Latince, "Homo homini lupus"; Türkçe, "İnsan insanın kurdudur" olan bu söz, İngiliz filozof Thomas Hobbes'a
(5 Nisan 1588- 4 Aralık 1679) aittir.
Thomas Hobbes, 'Toplum Sözleşmesi ve doğa durumu' fikrini ortaya atmıştır.
Bu düşünceye göre;
doğa durumunda yani ilkel komünal toplumda avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sürdüren ve sınırsız özgürlüklere sahip olan bu insanlar çıkarları çatışınca vahşi ve yırtıcı bir hayvan olan kurt gibi birbirlerini parçalamaktadır. Sınırsız özgürlüklerin kendilerine çok zarar verdiğini gören, doğa durumunda yaşayan ilkel insanlar, Thomas Hobbes'a göre sessiz ve yazısız bir sözleşme ile toplum hayatına geçmişlerdir.
Thomas Hobbes, en tanınmış eseri olan, 1651'de yazdığı 'Leviathan' adlı eserinde Batı siyaset felsefesinin izleyeceği yolu çizmiş ve başucu eseri olmuştur.
Leviathan, Tevrat'ta geçen bir canavarın adıdır ve Hobbes'a göre her şeye egemen olan devletin simgesidir. Hobbes'a göre devletin asıl amacı, bireysel güvenliktir. Erkin(gücün) toplum sözleşmesi ile tek bir elde toplanmasını amaçlar. Çatışma ortamının, doğal olarak kazanılmış haklardan feragat ederek (uzaklaşarak) daha büyük bir erke devri ile sınırlanabileceğini savunur. Böylece herkesin temel hakkının korunacağı görüşündedir.
Hobbes'in görüşüne göre devletin ortaya çıkmasını sağlayan sözleşme ile insanlar, tüm tehlikelere karşı can ve mal güvenliklerini sağlama almış olurlar.
Hobbes'a göre, sözleşme ile yaratılan yapay güç yani Leviathan, sözleşmeden aldığı yetkiyle güç kullanma yetkisine sahip durumdadır. Bu durum, ulus- modern devletin, devlet olgusunun kurumsal dayanak noktasını oluşturmaktadır.
Hobbes, düzen olmadığı sürece kimsenin kendisini güvende hissedemeyeceğini söyler.
Hobbes'un sözleşme teorisi, insanları otoriter bir devlete götürmüştür. İlkel insanlar, haklarını ve özgürlüklerini ' Leviathan' isimli bir ejderhaya başka bir deyişle ölümsüz Tanrı'ya devrederler. Bunun karşılığı olarak ise Leviathan'dan düzen ve güvenlik beklerler. Hobbes, Nicole Machiavelli gibi kiliseyi devlete bağımlı kılar.
Bu dünyadaki en büyük mutluluk, diğer bütün şartların eşit olması koşuluyla, karamsarların mutluluğudur.
Thomas Hobbes,
Leviathan adlı eserinin bir bölümünde şöyle yazmıştır:
"Periler hangi dükkanda
ya da tezgahta
durdular. Bu defteri bir
türlü bulamadı
kocaakarılar. Fakat
gayet iyi bilinir ki
Papazların tezgahı,
üniversitelerdir ve
buralardaki bilgi dalları
da Papalık
makamından
kaynaklanır ki periler bir
insandan hoşnut
kalmadıklarında,
onu cezalandırmak için
cinlerini salarlarmış
üstüne. Kilise de sivil
devletten hoşnut
kalmadı mı kendi
cinlerini yaratır.
Hurafedir bu, meczup
rahiplerdir.
Fitne vaazları vererek
hükümdarlarının
ayağını kaydırırlar,
kimi zaman da
vaatlerlerle meczup
edimiş bir hükümdar bir
diğerinin ayağını
kaydırır."
Hobbes, boş zamanlarını doldurmak için, 84 yaşında Latince ve nazım(şiir) olarak kendi yaşam öyküsünü kaleme almıştır.
87 yaşında Homeros çevirisini yayınlamıştır.
Leviathan'ın Büyümesi, Hak ve Özgürlükleri İhlal Eden Bir Kurum Olarak Devlet Önceleri biz insanların hak ve özgürlüklerini korumak için oluşturulmuş olan devlet zamanla büyüdü. Bireyi korumak için oluşturulmuş olan devlet, birey üzerinde tiranlık kurmaya başladı. Güya "iyiliksever devleti" temsil eden krallar, imparatorlar, sultanların baskı ve zulmü altında insanlar ezildi. Yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, kişisel özgürlükleri hiçe sayıldı.
Asırlar, "despot devletin" izlerini taşıdı. Ekonominin gelişmesine paralel olarak devlet faaliyetleri de genişledi. Faaliyetleri genişledikçe harcamaları arttı. Harcamaları arttıkça daha fazla vergilemek zorunda kaldı. Bu da yetmedi, sınırsızca ve sorumsuzca borçlandı. Para basma yetkisini kötüye kullandı. Sonuçta ekonomide sorunlar çıkmaya başladı. İsraf ve savurganlıklar çoğaldı.
Devlet, asli varlık nedenini unuttu. Ve devlet, sosyal faydasından çok maiyeti olan bir kurum olmaya başladı.(1)
*
İngiliz filozof Thomas Hobbes'un günümüzden 373 yıl önce yazdığı
"Leviathan" adlı eserinde insanların can ve mal güvenliğini sağlamak için oluşturulan devletin zamanla toplum üzerinde nasıl bir baskı aracına dönüştüğünü görüyoruz.
Doğa durumunda kuralsız yaşayan ilkel insanların hak ve özgürlüklerini kısıtlamak suretiyle kurallardan ve cezalardan oluşan devletli topluma geçtiklerini görüyoruz.
Peki, günümüzde devletlerin koyduğu kurallar ve cezaların caydırıcı gücü ne durumda?
Bireysel silahlanmanın her geçen gün arttığı, sudan bahanelerle çocukların, kadınların öldürüldüğü korkunç cinayetler, gücü yetenin zayıfı yok saydığı, orman kanunlarının geçerli olduğu, çetelerin kol gezdiği, güçlü devletlerin çıkarları gereği zayıf toplumları yok ettiği savaşlar, teknolojinin dorukta olduğu uzay çağında yaşanan hukuksuzluklar insanın aklına şu soruyu getiriyor:
Binlerce yıl önce doğa durumundaki ilkel insanlar mı, yoksa günümüz insanları ve toplumları mı vahşi kurtlar?
Kaynak:
(1)- wikipedia. org