Bu hafta başında bir film çekimi için Muğla Sıtkı Koçman üniversitesi Hastanesi'ne gittim. Daha sonra alışkanlık gereği, 'Acaba güzel kitaplar bulur muyum?' diyerek arkadaşımla birlikte Sahaf'a gittik... Az parayla çok değerli kitaplar aldım.
Sizlere içinde çok güzel öyküler olan, " Menekşe Kokulu Hikayeler" kitabından bir kaç öykü sunacağım.
**
"Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak demektir, bu ise rüzgarı zapt etmekten daha zordur."
Mahatma Gandhi
KUŞ RESMİ
Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkûmdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.
Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkûmlara verilmesi yasaktı. Bu nedenle kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı.
Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da,
" Üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu:
" Hımmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?"
Küçük kız babasına eğilerek sessizce, " Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!" dedi.
**
"Öğrencilerin bilmeleri gerektiğinden daha çok şey bilmeyen bir öğretmenden daha korkunç hiçbir şey olamaz."
Goethe
ÖĞRETMEN OLMAYI
ÖĞRENMEK!
Okulun ilk günüydü ve sınıfa girdiğinde ayağa kalkan öğrencilere Bayan Thompson bir yalan söyledi.
Çoğu öğretmen gibi, onlara bakarak hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Bu mümkün değildi çünkü en önde, sırasına adeta çökmüş gibi oturan küçük bir öğrenci vardı.
Adı Teddy olan bu öğrenciyi bir önceki yıl Bayan Thompson gözlemiş, onun diğer çocuklarla oynamadığını, üstünün başının kir içinde olduğunu ve kendisinin de doğru düzgün yıkanmamaktan dolayı koktuğunu görmüştü. Üstelik Teddy'nin yüzü hep asıktı.
Çalıştığı okulda Bayan Thompson, her öğrencinin geçmişteki kayıtlarını incelemekle görevlendirildiğinde Teddy'nin bilgilerini en sona bırakmıştı. Ancak sıra onun kayıtlarını incelemeye geldiğinde çok şaşırdı.
Birinci sınıf öğretmeni, " Teddy zeki bir çocuk ve her an gülmeye hazır. Ödevlerini hiç aksatmıyor. Uyumlu bir çocuk ve arkadaşları onu çok seviyor," diye yazmıştı.
İkinci sınıf öğretmeni, " Mükemmel bir öğrenci, arkadaşlarıyla ilişkileri çok güzel fakat evde annesinin amansız hastalığı onu üzüyor ve sanırım evdeki yaşamı
çok zor, " diyordu.
Üçüncü sınıf öğretmeni, " Annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Babası ona yeterince ilgi gösteremiyor ve eğer bir şeyler yapılmazsa evdeki olumsuz yaşam onu etkileyecek," diye yazmıştı.
Dördüncü sınıf öğretmenine gelince, " Teddy içine kapanık ve okula hiç ilgi göstermiyor, hiç arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor," demişti. Şimdi Bayan Thompson sorunu çözmüştü ve kendinden utanıyordu.
Öğrenciler ona güzel kağıtlara sarılmış süslü kurdelelerle paketlenmiş yeni yıl hediyeleri getirdiğinde kendini daha kötü hissetti. Çünkü Teddy'nin armağanı kaba kahverengi bir kese kağıdına beceriksizce sarılmıştı. Bunu diğer öğrencilerin önünde açmak ona çok acı verdi.
Bazıları, paketten çıkan sahte taşlardan yapılmış, birkaç taşı düşmüş bileziği ve üçte biri dolu olan parfüm şişesini görünce gülmeye başladılar fakat öğretmen, bileziğin ne kadar zarif olduğunu söyleyerek ve parfümden de birkaç damlayı bileğine damlatarak onların bu gülmelerini bastırdı.
O gün okuldan sonra Teddy öğretmenin yanına gelerek, " Bayan Thompson, bugün hep annem gibi koktunuz," dedi.
Çocuklar gittikten sonra öğretmen yaklaşık bir saat kadar ağladı. O günden sonra da çocuklara okuma, yazma, matematik öğretmekten vazgeçerek onları eğitmeye başladı. Teddy'ye özel bir ilgi gösterdi. Onunla çalışırken zekasının tekrar canlandığını hissetti. Ona cesaret verdikçe çocuk gelişiyordu. Yılın sonuna dek Teddy sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olmuştu. Öğretmenin, hepinizi aynı derecede seviyorum yalanına karşın Teddy, onun en sevdiği öğrencisi olmuştu.
Bir yıl sonra, kapısının altında bir not buldu. Teddy'dendi. Tüm yaşantısındaki en iyi öğretmenin kendisi olduğunu yazıyordu.
Dört yıl sonra, bir mektup daha aldı Teddy'den. O arada zamanın onun için çok zor olduğunu çünkü üniversitede okuduğunu ve çok iyi dereceyle mezun olmak için çok çaba sarf etmesi gerektiğini yazıyordu. Ve Bayan Thompson hâlâ onun hayatında tanıdığı en iyi öğretmendi.
Daha sonra dört yıl daha geçti ve bir mektup daha geldi. Çok iyi dereceyle üniversiteden mezun olduğunu ama daha ileriye gitmek istediğini yazıyordu. Ve hâlâ Bayan Thompson onun tanıdığı ve en çok sevdiği öğretmendi. Bu kez mektubun altındaki imza biraz daha uzundu.
Theodore F. Stoddard Tıp Doktoru.
Bu hikaye burada bitmedi. İlkbaharda bir mektup daha aldı Bayan Thompson. Teddy, hayatının kızıyla tanıştığını ve evleneceğini yazmıştı. Babasının birkaç yıl önce öldüğünü, Bayan Thompson 'un düğünde damadın anne ve babası için ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.
Tabii ki oturabilirdi. Tahmin edin ne oldu?
Bayan Thompson törene giderken özenle sakladığı birkaç taşı düşmüş olan o bileziği taktı, Teddy'nin ona verdiği ve annesi gibi koktuğunu söylediği parfümden sürmeyi ihmal etmedi.
Birbirlerini sevgiyle kucaklarlarken Teddy onun kulağına, " Bana inandığınız için çok teşekkürler Bayan Thompson, kendimi önemli hissetmemi sağladığınız için de..." diye fısıldadı.
Bayan Thompson gözünde yaşlarla ona karşılık verdi:
" Yanılıyorsun Teddy... Ben değil, sen bana öğrettin. Seninle karşılaşıncaya kadar ben öğretmenliği bilmiyormuşum!"
**
"Affetmek ve unutmak, iyi insanların intikamıdır."
Schiller
AFFETMEK KENDİNE İYİLİKTİR!
Bir lise öğretmeni bir gün öğrencilerine bir teklifte bulunur:
" Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?"
Öğrenciler, çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.
" O zaman " der öğretmen. " Bundan sonra ne dersem yapacağınıza söz verin."
Öğrenciler bunu da yaparlar.
Ve öğretmen devam eder:
" Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz okula birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"
Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:
"Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."
Bazı öğrenciler torbalarına üçer- beşer tane patates koyarken bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur.
Öğretmen, kendisine " Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
" Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar."
Aradan bir hafta geçer. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:
" Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."
" Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık."
" Hem sıkıldık hem yorulduk..."
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
" Görüyorsunuz ki affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir."
Kaynak:
"Menekşe Kokulu Hikayeler" Kitabı
Yakamoz Yayınları