![]() |
Tweet |
MEHMET ERDAL
Akhisar'dan çıkarken yaptığımız hesaplamanın ötesinde aynı gün Salihli, Kurşunlu Kaplıcaları, Bozdağ, Gölcük ve Birgi dolaşılmaya kalkışılınca, hani 20'lerde, 30'larda, 40'larda olsak neyse de yaş 70 olunca, mecburen beden “yoruldum” sinyali veriyor; Camiönü Meydanı'nda Servet bize meydanın bir tarafında bulunan ve şimdilerde kullanılmayan tarihi hamam, meydandan yaylalara, Bozdağ'a giden yol, Lidyalıların yaptığı Yılanlı Kale, eskiden köylüler tarafından kahve olarak kullanılan ama şimdilerde İstanbullu sahibi tarafından kafe olarak işletilen köşedeki yapı hakkında bilgiler verirken yorulduğumuzu anlıyoruz. Birgi, bizim yaptığımız gibi bir günün bir-iki saati içerisine sığdırılabilecek bir yer değil; Birgi, güzel bir havada tam bir gün dolu dolu gezilip görülmesi gereken bir yer. Servet'in birlikte olduğumuz bir-iki saatte bize anlattıkları, bizim merakımızı artıracak, bizde Birgi'ye yeniden gelip görmeyi, dolaşmayı motive edecek bilgilerdi. Havadaki bulutlanmayı ve kararmayı dikkate alarak, “Bitirelim” diyoruz. Servet, “Tamam. Yürümeyelim. Sizi Çakırağa Konağı'na da götüreyim.” diyor.
PYRGİON, PYRGİ, BİRGİ
Aracıyla Çakırağa Konağı'na doğru giderken Servet, Birgi ile ilgili bilgiler vermeye devam etti: Birgi, Hristiyanlık öncesi çağda Dios Hieron (Tanrı Zeus'un kutsandığı yer), Hristiyanlıktan sonra ise Khristoupolis (Hz. İsa'nın kenti) adını almış, sonra da adı Pyrgion olmuş. 12. Yüzyılda, metropolitlik derecesi kazanmış. Birgi adı Pyrigion, Pyrgi, etrafı surla çevrili kule, şehir anlamına geliyormuş.
Birgi, turizm potansiyeli çok yüksek bir yer; hafta sonları, araçları park edecek yer zor bulunuyormuş, o derece kalabalık ziyaretçi akını yaşanıyormuş. Hafta içi, bugün gördüğümüz gibi boş ve sakinmiş.
Bir köprüden geçerken “Bu gördüğünüz, Birgi Çayı” diyor; gördüğümüz kuru bir çay yatağı. Aydınoğulları Beyliği'nin kurucusu Mehmet Bey bu çaya düşmüş, zatürre olmuş ve boğularak ölmüş.
ÇAKIRAĞA KONAĞI
Birgi ile ilgili sosyal medya paylaşımlarında en çok sözü edilen ve fotoğrafları yayınlanan Çakırağa Konağı'nı görmek için dış kapıdan girdiğimizde bir görevli yaşımızı sordu; 65 yaş üstü olduğumuzu görünce, “Geçin” dedi.
Çakırağa Konağı'nın bahçesinden ilerleyip konağa yöneldim; dıştan görünümü, Datça'nın Reşadiye mahallesindeki Mehmet Ali Ağa Konağı'nı anımsatıyor. Şimdilerde otel olarak kullanılan Mehmet Ali Ağa Konağı'nı, Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın himayelerinde gerçekleştirilen “Türk Mutfağı”nı tanıtım etkinliklerinin Datça ayağını izlemek üzere gittiğimde (22.05.2022) görmüştüm. Çakırağa Konağı, Mehmet Ali Ağa Konağı'na göre çok renkli bir görünüme sahipti.
Döndüm ve Sevda'yı çağırdım; bu konağı içine girip dolaşmadan Birgi'den ayrılmak hiç olmazdı; iyi ki de öyle yapmışım.
İlk girişte konak ile ilgili yazılı bilgilere göre, konağı Çakıroğlu Ailesi yaptırmış. 18-19. yüzyıllar arasında Birgi'de ticaretle uğraşan aile, ithalat ve ihracat işleri yapıyor, Servet'in anlatımına göre de meyan kökü başta olmak üzere kuru üzüm, boya yapımında kullanılan meşe kabuğu ... gibi yöreye has ürünleri yurt dışına, özellikle de Fransa'ya satıyormuş. Konak, o günkü sanat akımlarına göre yaptırılmış ve 1949 yılına kadar da konut olarak kullanılmış. Harap durumundayken kamulaştırılmış, 1977-82 yılları arasında restore edilmiş. Şimdilerde mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde olan konak, müze işlevi görmesi amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca kiralanmış. 1988-93 yılları arasında restore edilmiş. 1995 yılında da müze-ev olarak ziyarete açılmış. 1998 yılında “Korunması Gerekli Kültür Varlığı” olarak tescil edilen konak, 2017'de ziyaretçilere kapatılmış. Ayrıntılı rölöve ve restorasyon projeleri hazırlandıktan sonra, 2020-2022 yılları arasında restore edilerek yeniden ziyarete açılmış.
Servet'in verdiği bilgilere göre, Çakıroğlu ailesinden hala yaşamını devam ettirenler varmış; bir kısmı Ödemiş Kaymakçı'da, bir kısmı da Birgi'deymiş.
Çakırağa Konağı, 3 katlı. Her üç kat da öylesine şahane bir görünüme sahip ki konağı bir bilenin anlatımı eşliğinde dolaşmak ve konağın iç süslemelerini (bezemeleri), resimleri, her santimindeki muhteşem ahşap işçiliğini doya doya görmek, sadece bu konağı görmek için bile Birgi'ye gelmek gerekiyor; buna değer!
Bugün, otel işlevi gören ve sadece otelin müşterileri tarafından gezilip görülebilen Reşadiye'deki Mehmet Ali Ağa Konağı da Çakırağa Konağı gibi müze-eve dönüştürülebilse, bu dönüşümün hem Reşadiye'ye hem de Datça'ya katkısı çok fazla olur.
BİRGİ'DEN AYRILIYORUZ
Biz Çakırağa Konağı'nın içini gezerken yağmur hafiften çiseleyerek yağmaya devam ediyordu.
Konaktan çıktık. Aracın içerisinde konaktan aşağı doğru Birgi'nin içerisinde yol almaya devam ettik. Gördüğümüz evler ve meydanımsı alanlar olduğu gibi korunmuş; bu duruma hayranlığımı belirtiyorum.
Konağın biraz ilerisinde, yolun sol tarafında şimdilerde içerisinde zeytin ağaçları ve zeytin ağaçlarının arasında oturmak için yapılmış masa ve bankların bulunduğu alanları gösterip, “Burası çarşıymış, 1930 yılında sel alıp götürmüş.” diyor. Sel sırasında esnaflardan ölenler olmuş. Dükkanlar ve evler yıkılmış. “Annem, 'Çayın başında büyük bir yılan varmış. Kafası, öküz başı kadar büyükmüş. Onu öldürmek için Allah, sel vermiş. Sel yılanı almış gitmiş ama başka şeyleri de almış gitmiş.' derdi.” diyerek anlatıyor. Evler, restoran, konak, eski köprü, sağlık ocağı... ve bir selvi ağacı. Servet, bu selvinin de çok yaşlı olduğunu söylüyor.
Kısa Birgi turumuz, burada bitiyor. İzmir'deki akrabaları arayıp duruyordu Servet'i, bizi aracımızın bulunduğu yere bıraktıktan sonra o İzmir'e, biz geldiğimiz yoldan Akhisar'a dönmek için yola çıkıyoruz.
Birgi, bu yazılarda okuduğunuz gibi artık aklımızda ve dilimizde. Zamanınız varsa ya da zaman ayırabilirseniz, mutlaka gidip görün. Görülmeye değer!