Bugun...



Bunları Yazmasam Olmazdı, Fadıl!

Bu satırları, eski bir yol arkadaşın olarak, Aydın ve Nazilli E Tipi Kapalı Cezaevlerinde aynı yerlerde kaldığımız, pek çok şeyi paylaştığımız ve “komün/DY” içi tartışmalarda bazen ikili, bazen üçlü, bazen de 21 kişi olarak (Aydın/8. Koğuş) yanlış gördüğümüz her şeye itiraz ettiğimiz günlerin anısına sığınarak yazıyorum. Lütfen beni yanlış anlama!

facebook-paylas
Tarih: 08-05-2025 21:02

Bunları Yazmasam Olmazdı, Fadıl!

MEHMET ERDAL

BU HASTALIK SANA HİÇ YAKIŞMADI

Ekrem (Kılıç), Ege Üniversitesi Hastanesi'nde yattığını haber vermeden önce hasta olduğunu bile duymamıştım; meğer bir süredir hastaymışsın, hastalığın ilerleyince hastaneye kaldırılmışsın. Berrin “Görmek isteyen arkadaşları gelip, görebilirler” diye haber salınca, Ekrem bana haber vermiş.

“Hastanede yatıyormuş” haberini hiç beklemiyordum, Fadıl; çok şaşırdım. Kardeşim Musa (Erdal) dahil çok sayıda arkadaşımızı yakaladıktan sonra bırakmayan ve alıp götüren bu lanet olası hastalığın (kanser) seni de yakalaması ve çok kısa sürede bu hale getirmesi, benim anında kabullenebileceğim bir gerçeklik değildi.

Aradığımda Dikili'de olduğunu söyleyen Erdinç'ten (Obuz) son bilgileri aldıktan sonra Ekrem ile sözleştik; o eşi Kezban ile Denizli'den, ben Datça'dan yola çıkıp İzmir'de hastane önünde buluşacak ve seni ziyaret edecektik. Otobüse bindim, yola çıktım. Erken vakit hastaneye geldiğim için, kaldığın bölümün dış kapısı önünde karşılaştığım Berrin ile içeriye girip seni ziyaret ettim. Berrin, temas etmememi önermişti ama sen gülümseyerek elini uzatınca başını sallayarak “onay” verdi, tokalaştık. Çok değil, bir on dakika ancak konuşabildik. Ekrem ile Kezban da bilahare seni ziyaret ettiler.

Ah Fadıl, sen benim yüreğimin başköşesinde oturanlardandın; Aydın ve bir dönem Nazilli E Tipi Kapalı Cezaevleri'nde en zor dönemlerde her daim birlikte olduğum yoldaşım, 1991 /1 Ağustos sonrası cezaevi dışı yaşamımızda bir nedenle yolum İstanbul'a düştüğünde mutlaka görüştüğüm ve pek çok şeyi paylaştığımız arkadaşımdın.

Biliyor musun Fadıl, hiç şüphesiz Buca Bölge ve Şirinyer Askeri Cezaevleri'ni içeren öncesi de var ama asıl olarak 1987-1988 ve 1989 yıllarında sizin yanınızdan (Nazilli/7. Koğuş) ayrılıp, önce PKK'lı, sonra da diğer sol, sosyalist örgüt davalarından yargılanmış tutsakların bulunduğu koğuşlara geçinceye kadar olan süreçte Aydın ve Nazilli E Tipi Kapalı Cezaevleri'nde yaşanan “iç” tartışmalarda büyük ölçüde birlikte savunduğumuz görüşler cezaevi sonrası yaşamında senin ne ölçüde işine yaramıştır bilemem ama şimdi bu düzlemde de itiraf ediyorum, bugün hala beni ayakta tutan, beni ben yapan ve yürüdüğüm yolu belirleyen görüşlerdir; katkılarını unutamam. Bu nedenledir ki ölümünü duyduğum ilk anda yaptığım paylaşımda, Aydın E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 8. Koğuşta koğuş olarak çektirdiğimiz ve tarihe not olarak düştüğümüz o, 21 kişilik fotoğrafı koydum. Bu fotoğraf, bendeki seni anlatır.

CENAZENİN KALDIRILMA BİÇİMİNE İTİRAZIM VAR

İzmir'de ölen yol arkadaşlarımızdan Aslan Yalçın'ın, Behçet Dağdelen'in ve Nazilli E Tipi Kapalı Cezaevi 7. Koğuştan ODTÜ'lü Doğan Şahiner'in cenazelerinin kaldırılması gibi örnekler yok değil ama ölen bir devrimcinin cenazesinin camiden ya da cemevinden kaldırılması olayını kanıksar olduğum(uz)dan olsa gerekir, cenazenin Balçova Cemevi'nden kaldırılacağı paylaşımı yapıldığında, şaşırmadım; kardeşim Musa'nın cenazesi dolayısıyla da çok net olarak biliyorum, ölen kim olursa olsun, ölenin cenazesinin nasıl kaldırılacağına, ölenden çok, ölenin ailesi, yakın çevresi, arkadaşları vb... dahil geride kalanlar pek çok etkeni dikkate alarak karar veriyor.

Cenazenin nereden ve nasıl kaldırılacağına dair herhangi bir vasiyetin var mıydı bilmiyorum Fadıl, cenazenin cemevinden kaldırılması kararına, cenaze törenine ev sahipliği yapan Balçova Cemevi'ne ve eğer cenaze törenine gelmişlerse Dersimli ya da değil bütün Alevi canlara saygım bakidir ama bilmeni istiyorum, benim tanıdığım Fadıl'ın cenazesinin cemevinden, bir dede tarafından Alevi inancının gereği ritüeller yerine getirilerek kaldırılmasına itirazım var; kendisinin vasiyeti, çocuklarının ve bazı yol arkadaşlarının istemleri ile ailemizin bazı bireylerinin beklentileri ve mezarına ev sahipliği yapan köyümüzün gelenekleri arasında orta bir yol bularak cenazesini camiye sokmadan toprağa verdiğimiz kardeşim Musa'nın cenaze töreninden biliyorum, bir başka yol bulmak pekala mümkündü.

YOL ARKADAŞLIĞI” MAZİ Mİ OLDU?

2 Mayıs günü saat 11,30 gibi Balçova Cemevi'ne vardığımda ilk andan itibaren gözlerim tanıdık birisini aradı. Önce, Almanya'dan gelen Baki'yi (Şakar) ve İstanbul'dan gelen Mevlüt'ü (Yaşar Yücel), ardından İzmir'den Erdinç Obuz'u, Ankara'dan gelen Gazi'yi (Kemal Keskin), Salihli'den gelen Hayel (Aydın) ile Faruk Başerdem'i, İsviçre'den gelen Merih Cemal Taymaz'ı, bilahare İzmir'den İmam Doğan'ı, Uğur Sümer'i, Meral Sümer'i, Aydemir Çimen'i, Balçova'dan Aziz Tonusluoğlu'nu, tören başladıktan sonra Denizli'den gelen Ekrem'i (Kılıç), Ödemiş'ten gelen Servet Ali Çınar'ı, Gaziler köyünde seni toprağa verirken de Kuşadası'ndan gelen Nihat Fırat'ı gördüm.

Aklımın bir köşesinde “acaba?”lar, gözlerim cemevi içerisinde giderek kalabalıklaşan ama benim şahsen tanımadığım akrabalarının, dostlarının, arkadaşlarının, sevenlerinin... arasında Aydın ve Nazilli Kapalı Cezaevleri'nde şu ya da bu koğuşta, şu ya da bu zamanda, şu ya da bu kadar yol arkadaşı olduklarımızdan, dahası en azından İzmir'de yaşayan ve bir gün önce yapılan paylaşımlardan haberdar olduklarından hiç şüphe duymadığım eski yol arkadaşlarımızdan şahsen tanıdığım başka bazı tanıdık birileri olup olmadığını aradı; yoktular.

Buna da itirazım var, Fadıl.

Biliyor musun, yaşamının bir döneminde bizden daha farklı bir siyasi hareket içerisinde bir süre yer alarak mücadele yürüten çok eski bir tanıdığım, Devrimci Yolcuların ölen arkadaşlarının cenazelerine sahip çıkmalarına atıfta bulunarak, Denizli Devrimci Yolculardan bir arkadaşımıza “Ölürsem, benim cenazemi siz kaldıracaksınız.” diye vasiyette bulunmuş; biz birbirine bu ölçüde bağlı bir siyasi hareketten gelen insanlardık. Şimdilerde bazılarımıza ne olmuş da senin cenazene gelemediler?

SON 35 YILLIK YAŞAMINDA HAYBEYE KÜREK ÇEKMEMİŞSİN!

Gültepe'de Nihat Aydın Kültür ve Dayanışma Evi'nde düzenlenen törenin ötesinde kardeşim Musa'nın cenazesinin köye götürülüşü sırasında bile yurt içinden ve yurt dışından o kadar çok eski yol arkadaşı, arkadaş ve dost bizimle birlikte köye gelmiş ve Musa'yı toprağa vermişti ki, ertesi gün Mustafa dayımın başka bir köyde yaşamını devam ettiren küçük kızı Nilüfer beni gördüğünde “Abi, helal olsun size. Boşuna yaşamamışsınız. Bizim köy böyle kalabalık bir cenaze töreni görmedi.” dedi. Dayımın küçük kızı çok safiyane duygularla söylediği bu sözü ile bizi nasıl onore ettiğini, o sözü duyduğumda nasıl mutlu olduğumu ve gururlandığımı düşünebiliyor musun, Fadıl?

Senin cenaze töreninde de seni yalnız bırakmayan PİYA Kollektifinden ya da değil şair dostlarını gördüğümde ve söylediklerini duyduğumda, kuzenimin sözlerini anımsadım ve senin bir arkadaşın olarak senin adına çok gururlandım, inan.

Hem Balçova Cemevi'ndeki törende, hem de Bayındır Gaziler Köyü'nde toprağa verilişin sırasında eski yol arkadaşların olarak çok azdık ama cezaevi sonrası yaşamında biriktirdiğin dostların oldukça çoktular; özellikle Balçova Cemevi'ndeki cenaze törenin sırasında tek tek tabutunun başına gelip konuşan o genç şairleri ve dostlarını gördükçe, “Fadıl, cezaevi sonrası yaşamında haybeye kürek çekmemişsin, yeni dostlar edinmişsin. Ne mutlu sana!” diye düşündüm.

BAYRAK, SENİ NASIL GÖRDÜĞÜMÜZÜN NİŞANESİDİR

Erdinç (Obuz) akıl etmiş, sormuş soruşturmuş, Hayel ile Faruk (Başerdem) bulup getirmiş uğruna bir dönem hayatımızı adadığımız Devrimci Yol bayrağını; dede, görevini tamamladıktan sonra Hayel ile Faruk gittiler ve örttüler tabutunun üstünü, o bayrakla.

Erdinç akıl etmeseydi ve Hayel ile Faruk bulup getirmeselerdi o bayrak senin tabutunun üzerini örtmeyecek ve tabutun şimdi olduğu gibi tarihe not olarak düşülmeyecekti.

Bu üç arkadaş, çok yerinde bir iş yaptılar Fadıl.

Cenaze töreninde bulunan herkes hiç şüphesiz seni nasıl görüyor ve sana nasıl değer veriyorsa, o nedenle cenazene geldiler ve sana olan saygılarını, sevgilerini sundular. Nitekim senin şair arkadaşların ve cezaevi sonrası yaşamında edindiğin dostların yaptıkları konuşmalarda senin şairliğine ve söz ustalığına vurgu yaptılar; hakkını teslim ettiler.

Kişisel dostluğumuzun yanı sıra sen benim gözümde Devrimci Yolcu Fadıl'dın, ben o nedenle de geldim ve katıldım cenaze törenine. O bayrağın senin tabutunu örtmesi ve cenaze töreninin, o bayrak senin üstündeyken yapılması, benim için çok anlamlıydı, Fadıl. Törene katılan hiçbir kimse de buna itiraz etmedi, hepsi buna saygı gösterdi; hepsine teşekkür ediyorum.

Erdinç'in, Hayel'in ve Faruk'un duyarlı davranmaları sonucu, olması gereken oldu.

BİZİM ÇOCUKLARIMIZ, BİRAZ FAZLA ANACILDIR

Balçova Cemevi'nde, ilk onları gördüğümden, Baki ile Mevlüt'e Özgün'ü sordum. Geldiğini ve o an cemevi içerisinde bulunduğunu söylediklerinde çok mutlu oldum. (Bu yazıyı yazarken konuştuğum İmam, Özgün'ün 30 Nisan günü sen entübe edildikten sonra geldiğini ama seni göremediğini söyledi Fadıl, bunu da bilmeni istiyorum.)

Senin gibi benim de tek kızım var, biliyorsun, tanıyorsun. Kendimizden de biliriz, bütün çocuklar anacıldır, Fadıl. Ayşe Zeynep, Özgün ve aynı kaderi paylaşan diğer bütün çocuklarımız biraz daha fazla anacıldırlar; biz içerideyken onlara en yakın olan, onların her şeyini paylaştığı kişi analarıydı ve analarının neler yaşadığını bilenler de onlardı. Onlar, o koşullarda yetiştiler. Biz cezaevlerinden çıktıktan sonra, ne kadar becerebildik bilemiyorum, onlar ile hayatı ondan sonra paylaşmaya başladık. O nedenledir ki her konuda anacıl düşünmelerinden ve davranmalarından daha doğal bir şey olamaz.

Özgün, tören boyunca tabutunun yanı başındaydı, Fadıl. Çok üzgündü.

Cenazenin kaldırılması sonrası günlerde hem kendi hem de İmam'ın sosyal medya hesabında yazdıklarını okudum; üzüntüsünü ve sana olan sevgisini dile getirmiş. Özgün, senin geriye kalan bir parçan, Fadıl.

Çocuklarımız, geleceğimizdir. Onlar, yapılması gerekenleri kendi yöntemleriyle yapacaklar, bizim yaptığımız gibi Fadıl! Gözümüz arkada kalmasın!

Özgün'ün paylaşmış Fadıl, dinle:

“Bazen en derin bağlar, kelimelerin değil, sessizliğin içinde kurulur.

Bir bakış bile gerekmez; çünkü bazı vedalar, gözle değil kalple görülür.

Ölüm, bir bitişten ziyade, varoluşun tamamlanma hâlidir.
Hayat, son nefesiyle bile bir anlam bırakır geride.
Ve insan zamanla öğrenir:
Her yara sarılmaz, her eksik tamamlanmaz.
Bazı şeyler sadece olur…
Sessizce, dirençsizce geçer içimizden —
Tıpkı bir rüzgâr gibi, tıpkı zaman gibi…

Ben şimdi buradayım.
Ne geç kaldım ne de erken geldim.
Yalnızca hayatın beni getirdiği yerdeyim.
Hazırım. Hazin ama dirençsiz.
Kabuldeyim.

Çünkü bazı ayrılıklar feryatla değil, içten bir susuşla yaşanır.
Bazı bağlar dokunulmaz ama silinmezdir.
Ve bazı yollar ayrılığı değil, derin bir barışı getirir insana —
Geçmişle, kendinle, hayatla.”

Şimdilik bu kadar! Huzur içerisinde yat dostum ve eski yol arkadaşım!

 




Bu haber 1951 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÜLTÜR-SANAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI