Bugun...



Öykü / Cümlelerin Selası

“İçimde ne varsa savurmak istiyorum ortalığa. Amma velakin! Yutuyorum ne varsa. Benim durumum ne olacak böyle doktor bey?” “Ne zamanlar böyle hissediyorsunuz?” “Kocamla her kavga ettiğimizde… Onun beni hiç anlamadığında. Kendimi ifade etsem de isteklerimi kabul ettiremediğimde.” “Bir örnek verir misiniz?”

facebook-paylas
Tarih: 09-02-2025 22:51

Öykü / Cümlelerin Selası

Gülçin Granit / Öykü

“İçimde ne varsa savurmak istiyorum ortalığa. Amma velakin! Yutuyorum ne varsa. Benim durumum ne olacak böyle doktor bey?”

“Ne zamanlar böyle hissediyorsunuz?”

“Kocamla her kavga ettiğimizde… Onun beni hiç anlamadığında. Kendimi ifade etsem de isteklerimi kabul ettiremediğimde.”

“Bir örnek verir misiniz?”

“Beni, ben yapan ve yaşam tarzım olan hayallerimden feragat etmemi istediğinde. Hayat görüşlerimiz farklı. Sürekli köyde yaşamak istiyor. İnsanlardan ve sosyal aktivitelerden uzak… Anti sosyaldir kendisi, benim de öyle olmamı istiyor. Kabul edersiniz ki, ben, o değilim. Bak! Bak! Aynı deniz, aynı dağlar, aynı hayat. Oysaki İstanbul’da evimiz var ve benim yapmam gereken aktivitelerim. Akşam yat, sabah kalk. Sayesinde cennet gibi yer, her gün biraz daha cehenneme dönüşüyor gözlerimin önünde.”

Ümmiye Hanım eliyle eteğini sıkıp sıkıp bırakıyor, burun kanatları şişiyor, avurtları kızarıyor. Söylemek isteyip de söyleyemedikleri bir kurt gibi kemiriyor içini. Bu duyguları o kadar yoğun yaşıyor ki,  sokakta hiç görmediği insanlara dahi dertlerini anlatabilir; sokaktan birini çevirip tüm dertleriyle onları hemhal edebilirdi. Tek dertli kendisiymiş gibi davranabilirdi Şu doktor, soru sormasa da bıraksa, içinden geldiği gibi anlatsa diye aklından geçiriyordu. Doktor ciddiyetle hastayı dinliyor ve defterine bazı notlar alıyordu.

“Peki, Ümmiye Hanım, böyle hissettiğinizde sinirleniyor, öfkeleniyor musunuz?”

“Pek tabi, doktor bey! Öfke patlaması yaşıyorum. Sesim yükseliyor, hırslanıyorum, bağırıp çağırıyorum. O da benden fazla bağırıp sesimi bastırmaya çalışıyor. Yağ gibi üste çıkmayı her seferinde böyle başarıyor. Sanki nefesim daralıyor, ben küçüldükçe, o büyüyor. Asla haklı olduğumu kabul ettiremiyorum. Kendimi anlatabilmek için kurduğum tüm cümleler kifayetsiz kalıyor, anlamını yitiriyor, kelimelerim karşısında tek tek kırılıyor. Bu nedenle cümlelerim yorgun bitap düşüyor. Yılgınım! Doktor çok yılgın...”

“Bu durumda eşinizin tavrı ne oluyor, biraz daha bahseder misiniz?”

“Ucu ona dokunan bir konu olursa, baştan set örüyor aramıza. Böylece her konuştuğum sanki duvara çarpıp geri dönüyor. Onu gözümde fotoğraflıyorum. Sanki şu an karşımda.  Savunmaya geçtiğinde, ağızından nokta ve virgüller yerlere saçılıyor, kelimeler tazyikli bir şekilde dışarıya fırlıyor. Başı öyle terliyor ki, kafasından dumanlar yükseliyor. Karşıdan biri bizi görecek olsa. Kesin, bu adam şimdi karısını öldürecek diye bekler. Derdimi anlatmak konusunda ben ne yapabilirim doktor bey? Hatta bir keresinde hiç unutmam televizyon kumandasını alıp ona doğru tuttum ve adamın sesini kısmaya çalıştım bunu da yaptım biliyor musunuz? Tirajı komik bir durum da yaşadım, çaresizlikten olsa gerek, lütfen bana yardım edin doktor bey! ”

Ucu bucağı görünmeyen öfkesinin yansımalarını yaşıyordu gözlerinde. Bir ilaç verseniz bir mucize yaşar mıyım doktor bey? İlaca başladığımda hani, her yer süt liman olabilir mi? Karşımda dünya yıkılsa, benim kılım kıpırdamasa. Eyvallah! Diyebilsem her şeye… Üzülmesem… Umursamasam kimsenin yaptıklarını… Dünyam bir genişlese huzurla yaşayıp soluklansam…  Demeyi istedi. Doktor not almaya devam ederken, Ümmiye hanımın söylemek istediklerini hissediyordu içinde.

“Haftaya eşinizle birlikte gelebilir misiniz?”

 Deyince, Ümmiye Hanım bir an duraksadı. Kocasını getirebilir miydi acaba? Ilımlı davranır mıydı, haftaya onunla doktora gelir miydi? Gelmesini o da çok arzu ederdi. “İnşallah!” Diyebildi. “İnşallah!” Doktor, Ümmiye Hanım’la göz teması kurup, “Kendinize iyi bakın” dedi. Ümmiye Hanım teşekkür ederek oradan ayrıldı. Ayakları eve hiç gitmek istemiyordu. Hastanenin kantininde çay içerken düşünmeye başladı. Doktor ona iyi gelebilecek miydi? Son çaresi bu doktordu. İsteksizce kalktı, eve gidip kocasının sevdiği tepsi kebabını yaptı, yanına da koyu bir ayran.

Kocası, başına vura vura çalıştırdığı motosikletin, demiri doğradığı keski seslerini, elektrikli testerenin tüm gürültülerini de yanına alarak geliyordu. Şişko göbeğini bir bulut gibi taşıyarak içeriye girdi. Karısına selam verdi, “Bugün ne yemek yiyeceğiz hatun?” diye sordu. Ümmiye; “Sana sevdiğin yemekleri yaptım” dedi. Ellerini yıkayıp masada kendi sandalyesine geçti. Tepsi kebabı misler gibi kokuyordu, yanında gelen köpüklü ayranda kocasının iştahını kabartmaya yetmişti, kocası yemek yerken, kendisini çok önemli biri gibi hissetti. “E! Söyle bakalım günün nasıl geçti?” Ümmiye sandalyesinde iki salınıp biraz mırıldandıktan sonra; “Ben artık huzur istiyorum ve bugün psikiyatri doktoruna gittim. Sorunlarımızı anlattım ve haftaya bugün senin de gelmesi söyledi.” Deyince kocası bir an durakladı; “Mutfak parasını şimdi sen doktora mı verdiğini söylüyorsun? “Meryem abla, bu doktoru çok methetti. Hem çok da iyi bir doktordu, ona çok sevdim, anlattıkça rahatladım. Haftaya senide bekliyor.” Dedi.

“Peki, doktora ne söyledin?” deyince Ümmiye tüm konuştuklarını anlattı. “Bir kadının yeri, kocasının yanıdır.’ Dedi kocası. Bunu söylemek için doktora para vermeye gerek yok.” Deyi verdi. Kocasının sinirden nevri dönünce, masanın örtüsünü çekti ve üstünde ne var, ne yoksa tabaklar ve bardaklar hepsini yerlere saçıldı. Yemekler yerlere döküldü, duvarlara sıçradı. Duvarlar, halılar ve koltuklar boydan boya yemek suları içinde kaldı. Kocasının göz akları kanlanmış, başından terle karışık dumanlar çıkıyordu.  Ümmiye Hanım yerlere baktıkça dona kaldı.  Usuna gelen tüm kelimeleri tüm kılçıklarıyla birer birer yutuverdi. Sustu ve içinden geçen her şeyi susturdu. Bu sefer bağırmayacaktı. İçindeki kuruntularla boğuşmaya başladı. Asıl doktora kocasının gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Acaba kocası doktora gider miydi, doktora gitse iyileşir miydi? Yoksa onun yerine hep kendisinin gitmesi gerekecekti.  Gerçi o tek gidip ilaç içmeye de razıydı, yeter ki, sinirleri sağlam olsundu.  Çaresizlik bir girdap gibi kadını içine çekiverdi. Evliliğini bitirmek istemiyor, yalnızca bu durumdan kurtulmak istiyordu. Yoksa evliliğini mi bitirmeliydi, ya çocukları, bunca yıl emek vermişti şimdi her şeyi yüz üstü bırakıp gidemeyeceğini düşündü.  Nefessiz kaldı, göğsüne bir koca yumru oturdu. Neyse ki, Allah’tan ümit kesilmezdi. Baktı, kocası koltuğa oturmuş rakı içiyordu. Yanına çerez istedi, kadın kirli yerlere ve cam kırıklarına basmamaya özen gösterip hoplaya zıplaya servisini yaptı. Kocası, doktora gider mi gitmez mi, bu şüphe kara bir yılan gibi kadının içine çöreklendi. Hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar beklemeyecekti artık. Usulca yanına yaklaşıp tüm dişiliğini sözcüklerine yükleyip, göğüslerini iki adım öne çıkararak; “Hayatım, yanlış bir şey yaptımsa özür dilerim. Niyetim yalnızca seninle mutlu olmak bu yüzden doktora gitmek istedim. Sen iyi bir insansın, ama aramızda iletişim bozukluğu var. Bunu telafi etmenin yollarını aramaktayım. Ne olur bana yardım etsen” deyi verdi.

Kocası elindeki rakı bardağını bir dikişte kafasına deviriverdi. Kıllı elleriyle ağzını avuçlayıp sıyırdı. Lastikli pijamasını göbeğinin üzerine kadar çekti. Bir de sigara yaktı, dumanını savururken, tahtında oturan kral edasıyla; “Ben ne dediysem o dur.” Dedi. Ümmiye şimdi ağzından çıkartamadığı cümlelerin selasını okurken, haftaya mutfak parasından doktora nasıl para ayıracağının planlarını şimdiden yapmaya başlamıştı.




Bu haber 353 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÜLTÜR-SANAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI