Tweet |
ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ
Gözlerini açıp ocağa dikti. İyice birikmiş küllerin altındaki közleri bir araya topladı. Küçük bir çıra parçasını közlerin üzerine koyup üfledi. Tutuşan çıranın üzerine kuru ince çırpıları, daha sonra odunları koydu. Sarban’ın yataktan kalkıp dışarı doğru hareketlendiğini görünce, bir kolundan tutup kendine doğru çekti. Fısıltıyla sordu.
"Çişin mi var?"
"Heye."
"Ben de geliyim."
"Gederim ben "
"Her yanı buz dutuk."
"Olsun. Geder gelirim."
"Eyi. Get madem."
İhtiyarları uyandırmadan dışarı çıkmak için yavaş yavaş yürüdü Şarban.
Çaputların, birbirine dikilip, içine yün doldurulan yorgandan başını çıkardı Ali. Yattığı yerin her tarafını kapatmasına rağmen, soğuğu tüm bedeninde hissetti. Çuvalla örttüğü girişi aralayıp dışarı baktı. Hayvanlar, soğuk yüzünden iyice birbirlerine yanaşmıştı. Ortalık ağarmaya başlamış, güneş Bozüyük'ün dayandığı dağın ardından kısa süre sonra doğacaktı. Gök Musa'nın verdiği eskimiş ancak sıcak tutan kalın ceketi giydi. Soğuk yüzünden çoraplarını çıkarmadan yatıyordu. Lastik papuçlarını giyip, çalı süpürgesiyle hayvanların boklarını bir araya toplamaya başladı.
Gök Musa uyanmış, duvara yasladığı iki göt döşeğine sırtını dayamıştı.
"Sabaan hayır olsun gızım. Şarbanım nerde?"
"Hayırın garşı gelsin baba. Helaya getti."
Karısı da kalkmış, kızıyla yiyecekleri hazırlıyordu. Dışardan gelen Şarban'ın feryadı tüm köyü ayağa kaldırdı.
"Anaa."
Elindeki isli tencereyi fırlatıp dışarı koştu Fatma. Ardından babası ve anası. Ali hepsinden önce varmıştı. Köpekleri bir kurtla boğuşuyordu. Kurt, köpeğin gırtlağına dişlerini geçirip altına almıştı. Şarban helanın içinde tüm gücüyle bağırıyordu. Ali, elindeki kalın sopayı kurdun sırt kemiğinin tam ortasına vurunca, kırılan kemik sesini hepsi duydu. Yerde kıvranan kurt gücü yettiğince ağzındaki köpeği bırakmadı. Ali köpeği kollayarak kurdun kafasına arka arkaya sopayı vurdu. Kurt köpeği bıraktı. Uzunca uluması son yaşam belirtisiydi. Ali tüm gücüyle sopayı kafatasını parçalayacak şekilde vurdu. Hela kapısını aralayıp dışarıyı seyreden Şarban korku ve soğuktan titriyordu. Lastik terliğinin tekini hela çukuruna düşürmüş, tek ayağı üzerinde duruyordu. Ali, elindeki odunu atıp Şarban'ı kucakladı. Evin içine geçip ocağın başına oturdu. Şarban'ı kollarının arasına alıp, çıkardığı ceketi üzerine örttü. Uzunca süre kimse konuşmadı. Dışarda, kurdun ölüsünü parçalayan köpek seslerinden başka duyulan yoktu. Kurdun dişlerinden kurtulan yaralı köpek, en öfkeli olanıydı içlerinde. İçine şeker konmuş ılık sütü Şarban'a uzattı Fatma.
"İçmeecem."
"Etme guzum. Bi gırıcık iç."
"İçmeecem."
Bir kolundan tutup kendine doğru çekmek isteyince, Şarban iyice Ali'ye sarıldı. Uzun bir süre sonra vücudu ısınınca uykuya daldı. Ali, kucağındaki çocuğu yavaşça Fatma'ya verip üstünü değiştirmeye gitti. Geri döndüğünde sofra kurulmuş, yemeye başlamışlardı. Sarban’da yatağında sütünü yudumluyordu.
"Bu ayazlar davam ederse, daha çok gurtlar gelir köye. Allaama şükürler ossun, malların otu eyice var. Bu yıl tedbirliyidik."
Şarban uzandığı yerden kalkıp, elindeki süt kupasını bırakmadan Ali'nin yanına gidip kucağına oturdu.Şaşırdı evdekiler. Gök Musa kıskanır gibi torununa seslendi.
"Gene dedeyi sattın zilli. Benim gucaama neye gelmedin."
Şarban parmağıyla Ali'yi işaret etti
"O gurdu öldürdü."
"Biliyom biliyom. Allah razı olsun ondan."
Ardından Ali'ye döndü.
"Oolum ortalık gış gıyamat. Hayvannar zeten ahırda. Babangili görmek istersen gedip gel istersen."
"Baba bu sovukta nası gedilir onca yol?"
Fatma'nın ardından Şarban girdi araya.
"Getmesin.Gurtlar geli gene. Getmesin."
Fatmayla Şarban'ın tepkisi Ali'nin hoşuna gitti. Gök Musa söylediğine pişman olmuştu.
"Eyi eyi. İsterse dediydim yaav. Emmede böyüttünüz. Getmesin."
Odayı ısıtan ocağın başında, uzun uzun konuştular. Ali, Kapubağ'a gideceğini söyleyip izin istedi.
"Yaşar'a uğrarsa bi şişe de bana al."
"Uurarım Amca."
Güneş tepeye çıkmasına rağmen, ortalığı kaplayan buzlara hiç etkisi olmamıştı. Katırın her adımı, kırılan buzun çıkardığı sesi, bir tempoya dönüştürmüştü. Şarapçı Yaşar'a uğrayıp geri döndü. Yolda şişenin birisinin yarısını içti. Birini Gök Musa'ya verip yattığı yere geçti. Güneş köyün arkasına dönmüş, yavaş yavaş akşam oluyordu. Fatma evden dışarı çıktı. Eline aldığı uzun bir odunun ucuyla yavaş yavaş buzlara vuruyordu. Ayakları üşüyene kadar dolaştı. Ali'nin kaldığı yere yöneldi. Ali uzandığı yerde şarabını içiyordu. Tek girişi kapatan çuvalı açan Fatma'yı görünce şaşırdı.
"Hayırdır."
"Gonuşacaklarım var seniynen."
Toparlandı Ali. Fatma lastik ayakkabılarını çıkarıp yatağın bir köşesine oturdu.
"Neyimiş. Gonuş bakalım."
"Biliyon basıma gelenneri. Babası götü bozuk bir yavrım var. Bu dünnede ondan gıymatlı kimsem yok. Bide ihtiyar anam babam. Gardaşım Musa öleli çok oldu. Senin ana babada ayrılık. Bidee evlenikler. Övey anayınan baban yannarında istemiyolarımış seni.Babamınan seniki çocukluk arkadaşıyımış. Nafı uzatmayım. Çocuumu üzmeecesen, övey babalık etmeecesen get babanınan gonuş. Gelip beni istesin. Varmaya gayılım.Bi isteem olacak. Babamgil öldükden soona bu bayguş düneesice köyde yaşamak istemiyom. Gedelim daalarda taatacılık edelim. Haytım sındı mal boku temizleyip süt saamaktan."
Ali dilini yutmuş gibiydi. Söyleyecek söz bulamıyordu. Bunu farkeden Fatma Ali'nin kendisine gelmesini sağlayacak soruyu sordu.
"Beni almak istiyon mu, istemiyon mu?"
"İstemez olumuyum heç. Gurban olurum seniynen Şarban'a. Yarın asıdan yola çıkarım. Yolda belde başıma bi şey gelmezse haftaya galmaz gelirim."
Lastik pabıçlarını giyip gitmek üzere olan Fatma'nın kolundan tutup kendine çekti. Yanağından öpmek istemişti. Fatma kolunu çekip, Ali'nin isteğine engel oldu.
"Soona," deyip ayrıldı.
Fatma uzaklaşırken, Ali mırıldanarak küfretti.
"Evci sülelesini s.ktiim. Elime düşersin sen."
Fatma eve döndüğünde, anasıyla konuşup her olanı biteni anlattı. Aynı ses tonunda, gece yattıklarında, anası, Gök Musa'ya anlattı. Gök Musa memnun olmuştu Fatma'nın bu kararından. Arkadaşı Hasanla akraba olacak, hayvanların sorumluluğunu güveneceği damadı yapacaktı. Geçmişte başına gelenler yüzünden, köy içinde dedikodusu yapılan kızının bir yuvası olacaktı. Torunu, kendisini seven bir babaya kavuşacaktı.
Erkenden uyanan Ali, katırın semerini vurup yola çıktı. Babasını razı edip, Fatma'yı istemeye getirecekti. Üvey anası gelmese de olurdu. Fatma, Ali'yi gözden kaybolana kadar seyredip evin içine girdi. Herkes uyuyordu. Ocaktaki külleri kenara çekti. Altta kalan közleri bir araya toplayıp üstlerine çam kozalaklarını koydu. Biraz beklendikten sonra üfleyip kozalakları yaktı. Yanan kozalakların çıkardığı çıtırtılar Şarban'ı uyandırdı. Kızının yanına uzanıp fısıltıyla konuştu.
"Sabaan hayır olsun gızım."
Aynı fısıltıyla gülerek konuştu Şarban.
"Seninde."
Gök Musa'nın sesine doğru baktı ikisi de.
"Needip durusunuz siz bakiyim analı gızlı."
Fatma'ya sarılıp yanaklarından öpen Şarban gülümseyerek yanıtladı soruyu.
"Bi şey etmiyok. Anam şekerli süt vereceemiş."
Hepsinin yüzü gülüyordu. Bu durum, Şarban'ın heladan dönerken ağlamasına kadar devam etti.Fatma'nın telaşla sordu.
"Nooldu guzum?"
"Hanı getmeecedin? Getmiş işte."
Gel işareti yapan dedesinin yanına gidip kucağına oturdu.
"Gettiini nerden bildin?"
"Goca gatır yok. Ondan bildim."
"Bak işte. Benden gatırı isteyip babasıgile gedecem dediydin. Olu dedim."
Burnunda biriken sümükleri, elbisesinin koluna sürüp temizledi Şarban.
"Gelecek mi?"
"Gelecek gurban olduum gelecek."