![]() |
Tweet |
ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ
Havalar ısınmıştı. Ortalığı yeşil otlar kaplamış, Ahmet erken saatlerde uyanıp hayvanları gütmeye götürüyordu. Fatma her zaman olduğu gibi, gün doğmak üzereyken kalktı yatağından. Evin önündeki ocağı yaktı. Üç büyük taşın arasında yanan ateşin üzerine kazanı koyup içine su doldurdu. Elbiseleri yıkayacaktı. Bir gün önceden anasından da kirlileri almıştı. Kapıdan Şarban'ın çıktığını görünce, eliyle gel işareti yaptı. Kazanda ılımış su ile kızının elini yüzünü yıkadı. Kısık sesle sordu.
"Gardaşın uyandı mı?)
"Iı. Uyanmadı. Yatıpduru."
"Baban?"
"Gakmadı. Uyuyo."
Eliyle duvardaki küçük kazanı gösterdi Şarban'a.
"Endee gazandan acık kül suyu geti. Pırtıları yaykayım."
Şarban, anasının verdiği bakır kabın içine kül suyunu doldurup getirdi. Fatma geniş leğenin içine boşalttığı kül suyunun üzerine sıcak suyu ekleyip, zeytinyağlı sabunla elbiseleri yıkamaya başladı.
"Hadi içeri get guzum. Sovuk ortalık. Donarsın."
"Donmam .Ben de bebeemin pırtısını yumak istiyom."
Gidip plastik bebeğini getirdi. Bebeğin elbisesini çıkarıp, anasının yanına çömeldi. Taklit ederek bebeğin elbiselerini yıkamaya başladı.
"Oluyo mu ana?"
"Olma mı guzum? Sen yaykarsan olmam mı heç."
Yüzü güldü Şarban'ın. Anasının yaptığı işleri öğrenmek hoşuna gidiyordu. Bebeğin elbisesini yıkadı. Boyunun yettiği badem ağacının dalının üstüne bıraktı kuruması için.
"Az soona guruyunca geydiririm."
Dudu'nun sesini duyunca başını çevirdi.
"Şarbaan gel oynaalım."
"Geliyom."
Koşarak Dudu'nun yanına gitti. Fatma bir kaç kere çamaşır yıkama işine ara verip bebeği emzirdi. O aralarda, elbiseleri yıkamaya anası devam etti. Öğleye doğru yıkama işi bitti. Tüm elbiseler ağaç dallarında sallanıyordu.
İçeri girdiğinde, kocasıyla bebeğin oynadığını gördü. Yüzü güldü Fatma'nın.
"Neediyonuz bakıyım? Babalı oolannı.?"
Bebek babasının kucağından ayrılıp Fatma'ya doğru emekledi. Bebeğini kucaklayıp Ali'nin yanına oturdu. Ardından memesini bebeğe verdi.
"Emdirme galan endeeni. Yaşını dolduruk çocuk emdirili mi?.." dedi Ali.
"Sen garışma.Memekde sütte benim deel mi? Na gadar istersem o gadar emdidirim."
Gülüştüler. Kısa süre sonra Ali'ye döndü.
"Bi habarım var. Onu deecem. Haralda gebeyim."
Şaşırdı Ali.
"Ne gebesi gız? Gucandaakı yörümüyo daha."
"Fırsat bulu bulmaz üstüme çıkarkana düşüneceedin."
Güldü Ali.
"Az bile etmişim.Olsun. Allah gısmatınnan getirsin."
Ali bu sefer tüfek sıkmadı gökyüzüne doğru. Bir kaç arkadaşıyla, yanında su kaynağı olan, Bozüyük’teki koca çınarın altında bir kuzu kesip mangal keyfi yaptılar. Kuzunun en güzel kısımlarından eve getirmeyi unutmadı.
Otlar kurumaya, toprak sertleşmeye başlamış, bahar yerini yazın sıcaklığına bırakmıştı. Fatma'nın sancısı dinmek bilmiyordu. Tüm gece, Ali'yi uyandırsa da yapacak bir şeyi olmadığını düşünerek kıvrandı durdu. Sabaha karşı uyanan Ali, aceleyle katıra binip Bozüyük'ten bir cip getirdi. O gelene kadar, Fatma anası ve babasının yardımıyla, cipin geleceği Kapubağ yoluna kadar yürüdü. Öğleye doğru Muğla'ya vardılar. Doktor bir kaç kontrolden sonra ilaç yazıp gönderdi. Gece eve döndüler. Şarban, anasına bir şey olacak diye çok korkmuştu. Onlar gelene kadar uyumadı. Geldiklerinde, anasına sarılıp ağladı.
"Anam canın çok acıyo mu?"
Zorla gülümseyerek yanıt verdi Fatma.
"Yok gurban olduum. Geçti. Acımıyo galan. Sen gardaşına eyi bakdınmı?"
"Bakdım, bakdım. Heç aalatmadım."
"Savol gözel, becerikli gızım benim."
Bebek sütten kesilmişti. Fatma, bunun rahatlığı ile, bebeğini yanına almadan doktora gitmişti. O gece hepsi rahat bir uykuya daldılar.
Ağıldan gelen feryat, Ali'nin yatağından fırlamasına neden oldu. Pijamalarıyla koştu Ahmet'in yanına.
"Nooldu len?"
"Kuyruklu soktu abi."
"Nerenden soktu?"
"Ihıcık huudan."
Paçasınını sıyırdığı pijaması dizine kadar çekti. Tam dizinin arka kısmından sokmuştu akrep. Can havliyle pijamasını buruşturup, parmaklarının arasına aldığı akrebi eliyle ezerek öldürmüştü. Gök Musa'da geldi yanlarına.
"Eyi baytim. Sarı guyruklu deelimiş."
Ali'ye döndü.
"Bi dene könçek nastii al da gel. Acıkda goca güpten sovuk su getir."
Söylediklerini Fatma getirmişti. Babasından öğrenmişti akrep sokunca ne yapılacağını. Elindekileri bırakıp su ve sabun getirmeye gitti. Gök Musa, don lastiği ile Ahmet'in baldırını bağladı. Bol su ve sabunla akrebin soktuğu yeri yıkadı. Küpten getirilen suya bezi batırıp batırıp sokulan yere bastırdı. Ahmet'in gözü kararıyordu.Akrep sokan yer şişmişti. Ardından kusmaya başladı. Fatma çok telaşlandı.
"Baba dokdura götürelim. Ölür mölür. Babasıgile habar edelim."
Gök Musa damadına başıyla Kapubağ’a gitmesini işaret etti. Şarapçı Yaşar’la Ali'nin gelmesi iki saati buldu. Geldiklerinde Ahmet, kısmen normale dönmüştü. Katırın birine Ahmet'i bindirip Kapubağ'a gönderdiler. Ahmet'in gelmediği bir hafta boyunca, koyunları gütme işini Ali yaptı.
Fatma'nın gebeliği sıkıntılı geçiyordu. Bir kaç kere daha Muğla’ya doktora gidip geldiler.
Kış sert geçiyordu. Fatma'nın sancısı tutmuştu. Anasıyla birlikte, köyün tecrübeli kadınları yanındaydı.
"Gızım daha zaman var doormaya. Bu ne sancıyımış yav."
"Bilmiyom ana. Erken doorucam haralda."
Sabaha karşı, acılar içinde kıvranarak doğumunu yaptı. Bebek erkekti. Ali, yüzü gülerek içeri girip Fatma'nın yanına oturdu. Kucağında bebeği emzirmeye çalışan Fatma'nın yüzü çok kötüydü.
"Alı bu yavrım yaşamaacak geez. Aazına memeyi almıyo."
Anasının sözlerini duyan Şarban hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
"Ölmesin ana. Çok güçcük o. Böyük ıısannar ölsün. Gardaşım ölmesin."
Aralıksız ağlıyordu Fatma. Ertesi gün sabaha karşı son nefesini verdi bebek.
Beze sarılı cansız bedeni götürülürken Şarban feryadı tüm köyü inletiyordu.
"Gardaşımı kömmen. Gorkar mezellikten, garannıktan. Kömmen benim güçcük gardaşımı."
Fatma'nın kucağında bayıldı Şarban.