Tweet |
ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ
"Hatice hanımla mı görüşüyorum?"
"Evet buyrun. Ben kiminle görüşüyorum."
"Memet ben. Dibekdere azası Memet. Emine deeze gonuşacak siziynen."
Telefonun el değiştirdiği, gelen sesten belli olmuştu.
"Hatcam. Gara garanfilim benim ben eben Emine."
"Anne annem sen misin? Hayırdır. Bi şey mi oldu? Seni dinliyorum.
"Oldu gızcaazım oldu. Allah taksiretini afetsin. Deden az evel öldü. Anacaazına habar et deyi aradıydım."
"Tamam annem. Hemen söylerim."
Karşı taraf telefonu kapattığında, Hatice şaşkınlık içindeydi. Anasına bu haberi nasıl vereceğini bilmiyordu. İki ay kadar önce, teyzesi Emine'nin cenazesine, annesi ve Erkan ile gittiklerinde, Elif babasının yüzüne bile bakmamıştı. Duruşmalar bittiği için eve gitmeye karar verdi. Evde anasına sarılıp yanaklarından öptü.
"Annem üzücü bir haberim var sana."
"Telaşlandı Elif."
"Erkan'a bi şey mi oldu?"
"Yok annem. Başka bir haber. Dedem ölmüş."
İçindeki tüm acıları, öfkeyi kusarca konuştu Elif.
"Yanarım yanarım da, o Milas'ın sıcaklarında gözünün akına, yaralarına gurt düşmediine yanarım. Bu dünnede bana cehennemi yaşattı ya... Irabbım da öte dünnede gaynar gazanların içinde fokurdayıp dursun."
"Tamam annem. Kapatalım bu konuyu."
Hatice, kendisini arayan azayı aradı. Cenaze işlemleri ve dedesinin yas yeri yemeği için azayı da memnun edecek parayı gönderdi. Kısa sürede bu konu unutuldu.
Elif'in gergin olduğu belliydi. Telefonu eline alırken düşürdü. Sallanan kabloyu kendine çekip tuşlara bastı. Sesi çatallı çıkıyordu.
"Erkanım hayırlı Sabahlar. Bon vaktın olusa acık gonuşalım. Olu mu? Tamam. Öölenden soona gelirim."
Ter bastı tüm vücudunu. Çantası elinde, işe gitmeye hazırlanan Hatice, anasının halini görünce telaşlandı.
"Annem hasta mısın? Kötü görünüyorsun."
"Yok gara guzum yok. Eyiyim. Erkan'ınan gonuşacam böön. Ne var ne yok her bi şeyi annatacam.
"Anlat ve rahatla canım annem. Eminim her şey istediğin gibi olacak."
"Essah mı diyon? Her şeyi bilince gabıl eder mi ben?"
"Kendisi bilir. Senin gibi meleği kim istemez?"
"Maytap geçme beniynen. Orasbıdan melekmi olur?"
"Öyle deme annem. O günlerin sorumlusu sen değilsin."
Hatice'nin duruşması olmasa, anasıyla kalmak istiyordu. Erken biterse, gelip alacağını söyledi. Elif’teki gerginlik daha da çoğalmıştı. Dokunsalar ağlayacak durumdaydı. Anasının bu kadar etkileneceğini düşünmemişti.
"Annem bugün konuşma istersen. İyi değilsin. İstersen ben konuşurum."
"Olmaz gara guzum. Gendi dilleriminen gonuşup, gendi gulaklarımınan duymak istiyom. Çok da gorkuyom beni istemez deyi. Ölsem gayılım istemezse."
İşlerini erken bitirip eve döndü. Anasını alıp, Erkanla görüşecekleri yere götürdü. Elif’in vücudu titremeye başladı. Bu durum Erkan'ı da telaşlandırdı.
"Hastamısın Elif?"
"Yok bi şey yok. Az gonuşalım."
Hatice onları başbaşa bırakıp, görüş mesafesindeki başka bir mesafeye oturdu.
"Önce birer kahve içelim mi?" diye sordu Erkan.
"İstemiyom gayfa mayfa. Bir an evel sana içimi döküp gurtulmak istiyom."
Gülümsedi Erkan. "Dök o zaman.Ben hazırım dinlemeye. Ancak sakin olmaya çalış."
Isırmaktan dudakları kıpkırmızı olmuştu.
"Erkan'ım sen bilmiyon. Ben çok kötü işler, namızsızlıklar yaptım Ankara'ya gelmeden eveli. Gara guzum gurtardı beni oralardan."
"Öyle deme. Bir daha bu konuda konuşmayalım ve kapatalım olur mu?"
"Daha bi şey denedim ki."
"Biliyorum ben."
"Hatice mi söyledi?"
"Hayır."
"Nerden biliyon?"
"Ablanın cenazesine gittiğimizde, Dibekdere kızlarının hayatında nelerle karşılaştıklarını öğrenmiştim."
'Beni gabıl ediyon mu?"
Erkan, Elif'in elini tutarak kendine çekti. Gülümseyip sordu.
"Sen beni gabıl edersen eğer?"
Erkan'a sarılıp tüm vücudunu boş çuval gibi bırakıp ağlamaya başladı. Hatice yanlarına geldiğinde ağlaması devam ediyordu. Gülerek, Erkan'a çıkışır gibi sordu.
"Hayırdır. Anneme ne yaptın da ağlattın Erkan abi?"
Elif araya girdi hemen.
"Yok gara guzum. O heç bi şey etmedi. Acık gonuşunca ağladım."
Erkan, ana kızın elini tutup, Elif'in yüzünü bakarak fısıltı şeklinde konuştu.
"Sen iyi ol iyi seni, sen güzel ol güzel seni bulur."
Mutluluk, Elif'i her yönüyle değiştirmişti. Bakışlarını, yürüyüşünü, konuşmasını. Erkan’ın ona kitap okumasını çok seviyordu. Kocaman harfli kitapları önüne koyup, bıkıp usanmadan Elif'e okuma yazmayı öğretti. Sonraları, yavaş yavaş kendisi kitapları okumaya başladı. Bir yere giderken, otobüs güzergâhlarını sormuyor, okuyup biniyordu. Çoğunlukla Erkan'da kalmaya başlamıştı gelene kadar evi pırıl pırıl yapıyor, her türlü işleri hallediyordu.
" Hiç olmazsa yemekleri ben yapayım" demişti Erkan.
"Erkan'ım yemeklerim eyi deel mi?' cümlesinden sonra, o işi de Elif'e bıraktı.
Sık sık Sorgun'a gidip geliyorlardı. Ailenin tek çocuğu olan Erkan'a yüklü miktarda tarla kalmıştı. Yarıya verdiği tarlalardan gelen paranın tamamını öğrencilere burs olarak veriyordu. Köyde kalan bir kaç ihtiyar da bu destekten faydalanıyordu. Erkan’a bağlılığı her geçen gün artan Elif, bir gün çekinerek sordu.
"Erkan'ım bizim nikâh olacak mı?"
"İster misin?"
"İstemem mi heç!"
Anasına nikâh şahitliği yapmak Hatice'nin çok hoşuna gitti. Erkan’ın şahitliğini simit satan öğrencilerden biri yaptı. Elif, yıllarca biriktirdiği altınları kızının evinden alıp götürmek istediğinde kendini suçlu hissetti. Hatice, annesinin hiç bir varlığına dokunmamış, tüm ihtiyaçlarını karşılamıştı.
"Gara guzum istersen bunnar sende galsın."
"Olur mu güzel annem onlar senin. Ayrıca yakında sana güzel bir haber vereceğim haberin olsun."
"Evlenicen mi yohusa."
"Ne evlenmesi? Seninle ilgili."
Merak etse de sormadı. Nasıl olsa zamanı gelince söyler diye düşündü. Bir ay içinde o zaman geldi. Hatice, anasına iyi bir akşam sofrası hazırlamasını, akşam geleceğini söyledi. Haberin güzel olacağını Elif biliyordu. Hatice’nin yüzü gülüyordu. Yemeğe başlar başlamaz Elif dayanamadı.
"Hadi guzum. Söyle galan(artık). Çatlatma bizi."
"Tamam, tamam söylüyorum."
Çantasının içinden çıkardığı dosyayı annesine uzattı.
"Sana söylemiştim. Yıllardır uğraştığım davayı kazandık. Artık emeklisin. Nazilli’deki yeri mahkemeye vermiştim. Yüklü bir ceza yediler. Cezanın bir kısmını ödemeyi ben üstlendim. Az da olsa her ay eline para geçecek. Çatır çatır ye."
Elindeki çatalı masaya bıraktı Elif. Morali bozulmuştu.
"O parayı istemem ben. Ümüğümden geçerse zehir zıkkım ossun "
Buz gibi oldu ortalık. Erkan son önerisini hepsi kabul etti.
"Öyle deme Elif. O paraya ihtiyacı olan bir çok öğrenci var biliyor musun?"
Elif'in yüzü güldü tekrar.
"Erkan'ım sen ne dersen o ossun."
Hatice, anasına takılma fırsatı bulmuştu.
"Ohooo... Ben uğraşıp didineyim. Teşekkürler, övgüler Erkan abiye gitsin. Bize yok."
Kalkıp kızına sarıldı.
"Yavrım öyle deme. Anan dınnaklarına gurban olsun. Heç olur mu? Sen beni yeniden dünneye getirdin. Gara guzum benim."
Neşenin, sohbetin bol olduğu bu akşam yaşadılar. Gelen emekli maaşından, bir kuruş kendisine almadı Elif. Hepsini Erkan'a veriyordu. O da öğrencilere ulaştırıyordu. Bu durum 12 yıl sürdü.
Gecenin ikisinde çalan telefon sesi, sıradışı bir neden olduğunu anlamasına yetti. Arayan Erkan'dı.
"Kızım bize gelir misin?"
İlk defa kızım demişti.
"Erkan abi anneme bir şey mi oldu?"
Boğazı düğümlenen Erkan soruya yanıt veremedi.
"Bize gel kızım."
Elif'i Sorgun'da toprağa verdiler. Cenazeye Metin de gelmişti. Mezarlığın, bir bölgesine mermerden oturaklar yapılmıştı. Yanyana oturdular.
"Nefret edip kullanmak istemediğim kelimelerden biridir keşke. Eksikliğimizi, pişmanlığımızı anlatır. Keşke başkası üzülmesin diye söyleyemediğimiz düşüncelerimizi, duygularımızı, isteklerimizi hiç bir kısıtlama yapmadan dile getirebilsek.
Hatice'nin elini tuttu Metin.
"Keşke. Seni ararım.“ diyerek ayrıldı mezarlıktan.
Bir kaç gün sonra Hatice'nin ofisine Erkan geldi. Elinde bir kutu ve dosya vardı.
"Merhaba kızım. Bu kutu melek annenin emanetleri. Bu dosyayı da ben öldükten sonra açıp işleme koymanı istiyorum."
"Tamam Erkan abi."
Beyni, çok istemesine rağmen baba demesini yasaklamış gibiydi. Altı ay sonra dosyayı açtı. Erkan’ı, meleği Elif'in yanına gömdüler. Tüm mal varlığını Hatice’ye bırakmıştı. Öncelikli isteği, listesini bıraktığı öğrencilerin burslarının devam ettirilmesiydi. Ancak Hatice hangi kararı verirse versin kabul edeceğini yazmıştı vasiyetine.
Öğrencilerin bursu hiç kesilmedi.