![]() |
Tweet |
ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ
"Anaa, anaaa..."
Gelini sesleniyordu.Uzandığı yerden sol böğrünü tutarak kalktı.iki yaşındaki kızı Güler de sesi duyunca uyandı.Önce gözlerini oluşturdu, ardından elbisesinin koluna sümüğünü silip anasının ardında yürüdü.İkizler çoktan dışarı çıkmış oyuna başlamıştı.Tahta barakanın kapısı açılırken güçlü bir gıcırtı sesi çıktı.
"Ooy gızım neyoldu?"
Gelini, kısa bir kekelemeden sonra yanıtladı.
"Yok bi şey ana.Şarban çaardı.Hep barap gayfaltı edelim deyi.Ondan ünnedim."
Geliniyle birlikte, kızı Şarban'ın barakasının önündeki zeytin ağacının altına oturdular.Onların ardından küçük gelini de geldi.Fatmayla birlikte kızı Şarban ve büyük gelini de gebeydi.Küçük gelini, onların bu haline imrenerek bakıyordu.Gelini ve kızıyla aynı dönemlerde daha önce de doğum yaptığı için artık alışmıştı.İlk doğumlarda utanıyordu bu durumdan.Geliniyle bir, kızıyla iki kere aynı zamanlarda doğum yapmıştı.Kızının ilk doğum yaptığında Fatma'nın ikizi olmuştu.Bu durum, obada eğlenceli sohbetlere neden olmuştu.Kocası Ali'nin en çok hoşuna giden cümle "erkeklikte oğlunnan, damadınnan yarışıyo.Çifter çifter doortmaya başladı...' olmuştu.Şarban üçüncü, gelini ikinci Fatma on birinci çocuğuna gebeydi.Bafa gölünün güneyinde, Ilbara dağının kuzeyine kurulmuş Mersenet köyüne barakalardan bir oba kurmuşlardı.Ilbara dağına çam kesmeye gelmişlerdi.Ali, bölge şefinin avantasını, kendi komisyonunu ayırıp, kalanları da yapılacak iş başına obaya dağıtmıştı.Hiç bir işe elini sürmez ancak en çok parayı o kazanırdı.Avanta ve komisyonculuk ta kimse onunla yarışamazdı.Başlarda oğulları ve damadı ortak çalışıyordu.Oğullarının tembelliğine rağmen paralarını vermiş, damadının hakkı olanı vermemişti.Bu duruma kızan damadı, karısı ve çocukları da bırakıp gitmişti.İşlerin düşmesi, Fatma'nın da sıkıştırması yüzünden damadının isteklerini kabul etmişti.Damat, yanına köyden yövmiyeci tutup kayınçolarından ayrı çalışmaya başlamıştı.
"Aaşam balık bişirelim ana."
"Olu gızım.Balıı kim dutuk?"
"İrbeem gıyamat gadar dutuk gelik.Dinemitinen iki çuval balık getirik.İki sarı balık yirmi kilo gadak var."
"Eyi madem.Aaşam bolcana balık yerik.Domata var mı evde.Soğan biber de ilazım.Erkekler daylı ırakıda içerler."
Son söze hepsi güldü.Mayalı ekmek dedikleri bazlamayla, zeytinyağda pişirilmiş çökelekli yumurtayı bolca yediler.Bıçakla dilinip, acısı alındıktan sonra içinde limon dilimi olan yağa bırakılan zeytinler kahvaltılarının vazgeçilmeziydi.Karınlarını doyurduktan sonra Fatma sırtını zeytin ağacına yaslayıp ayaklarını uzattı.Önce kızına ardından gelinine bakıp sordu.
"Aarın çok mu?"
İkisi de aynı anda yanıtladı.
"Oluyo emme çok deel."
Şarban'ın dört yaşında kızı, iki yaşında oğlu, büyük gelinin iki yaşındaki kızı ile Fatma'nın ikizleriyle küçük kızı oyuna dalmışlardı.Komşularının çocuklarıyla birlikte yirmiye yakın çocuğun çıkardığı sesler, kuşlarınki ile birlikte tüm obayı kaplamıştı.Obanın eli iş tutan tüm erkekleri ve kadınları, katırlara binip Ilbaraya çıkmıştı.Katırı olmayanlar yaya yürüyordu aynı yolu.Mersenetten dağa doğru yürürken, sanki kaya oyularak açılmış Kazandere geçidinde yol daralıyor, neredeyse tek sıra yürüyorlardı.Ilbara dağı bonkördü.Bazan tuzak bazan da tüfekle bol sayıda keklik avlıyorlardı.Sürüyle karşılaştıkları domuzlar oluyordu.Kekik ve dağ çayı hepsine yetecek kadar vardı.Zirveye çıktıklarında güneyde Mandalya körfezi, kuzeyde Bafa Gölü ve Beşparmak dağlarını seyredebiliyordu hepsi.
"Gayfa varısa ocaa goda içelim."
"Hindi gorum ana," dedi gelini.
Obayı oluşturan barakaların ortak kullanacağı ocaklar yapılmıştı.Her iki üç barakaya bir ocak gelecek şekilde, bir insanın kaldırabileceği büyüklükteki taşlar, yarım metre kadar yükseklikte c harfi şeklinde örülmüştü.Tüm ocakların taşları, çoğunlukla rüzgarın geleceği yönde ve onu engelleyecek şekildeydi.Ocaklar, hemen hemen her akşam yakılırdı.Haftanın bir günü işe gidilmez, o günde elbiseler yıkanıp çocukların banyoları yaptırılırdı.Kahveleri bitmek üzereyken, duydukları feryat, obadakilerin hepsini bir araya topladı.Çocuklardan biri ağaçtan düşmüş, başı kan içinde Fatma'nın yanına geldi.
"Neyoldu ülen," dedi Fatma.
İkizlerden erkek olanı düşmüştü ağaçtan.Soruya ikizi olan kız yanıtladı.
"Zeytin dalından düştü ana.Taa depeye gadak (kadar) çıktı.Düsersin dedim emme çıktı.Dal gırılık.Yuvallanıp düştü."
Fatma düşen çocuğunu kolundan tutup kendine doğru çekti.Eline kanın bulaşmasını umursamadan çocuğun başını yokladı.
"Eyi gine gırılmayık.Hay gidi teççel (yaramaz) oolum hay.Yerde ıraat edemeyip dallara mı çıktın.Bideeki sefer guş yuvasına çıkıp yat baytim."
Fatma'nın konuşmasını duyan herkes güldü.
"Hindi yurum seni.Bi şey galmaz."
Dediği gibi yaptı.Biraz önce gelinin kahve yaptığı ocağa isli kazanı koyup suyu doldurdu.Su ısınınca, oğlunun yalnızca başını değil tüm bedenini yıkayıp banyosunu yaptırdı.Başındaki kanın akışı kesilen oğlu, tekrar çocukların yanına oynamaya gitti.Çocuğunu çimdirmek, Fatma'yı çok yormuştu.Gebeliğinin son günlerine yaklaştığını hissediyordu.Ter içinde kalmıştı.Biraz önce oturduğu zeytinin gövdesine tekrar gelip yasladı.
"Çocuklar ben böön doğacam gez(her halde-sanırım).Allah verede çok canım yanmasa."
"Yanmaz," dedi gelini.Sonra gülerek devam etti.
"Maşşallah on dene doodun.Alışık dursun sen."
Gülümseyip gelinin yüzüne baktı.
"Işallah gızım ışallah.Bundan soona doomam galan.Gırk üç yaşına vardım.Son kesti bu gelen."
Kızı gülerek girdi araya.
"Bu gedende senin gimi gancık yok ana.Dünne gadar çocuun, torunun oldu.Gencecik gancıklar eline su dökemez."
Fatma, kızının övgü dolu sözlerine gülümsedi.
"Savol gızım.Allah ne murazınız varısa versin.Allaam evlet acısı vermesin heç birinize."
Akşama doğru oba çalışanları dağdan dönmeye başladı.En son damat Hacı ile yanındaki yövmiyeci oldu.Dağda ayrı hesap çalışsalar da, akşam yemeklerini birlikte yemeye çalışıyorlardı.Akşam yemeğini ayrı yemek, bir çeşit aileden kopuş anlamına geliyordu.Hiç biri bunu istemiyordu.Fatma hiç bir işe elini sürmedi.İki gelini ve kızı, akşam yemeği için tüm hazırlıkları yaptılar.Büyük oğlunun Bafa Gölünden dinamitle avladığı balıklar temizlenip tuza basılmıştı.İçlerinden iki sarı balık yirmi kiloya yakındı.Onları una beleyip düz parçalara böldüler.Büyük bir tavanın içine bolca zeytinyağını koyup ardından balıkları tavaya koydular.Balıkların yanına bol miktarda domates, soğan, biber ve yeşillik koydular.Golastar ile biçtikleri ahşaplardan masa, sandalye, tabureler çakmışlardı.Rakı ve şarabın varlığı tüm obayı bir araya getirdi.On iki baraka, elliyi aşkın insan eğlenmeye başladı.İçlerinde sazdan anlayan iki kişi,karşılıklı çalıp söylemeye başladı.Bir çeşit yaza selam verme töreniydi yaptıkları.Tahtacı obasındakiler deyişler söyleyip samahlara dönmeye başladı.
Oba eğlenirken, gençlerden Ellez ve Döndü dere yatağındaki söğütlerin kuytuluğunda buluştu.Mayıs ortasında gökyüzünü aydınlatan ay yüzünden, söğütlerin içine kadar girmişlerdi.Anasına her şeyi anlatan Döndü, babasından çok korkuyordu.Yavuklusu Ellezin göğsüne başını dayamış, vücudunun her yanına eliyle dokunmasına izin veriyordu.Yanaklarını ve dudaklarını Ellez'e teslim etmişti.Ellez'in her dokunuşu vücudunu istekle doldurup geriyordu.Yarım saatten biraz fazla birlikte zaman geçiren sevgililerden ilk kalkan Döndü oldu.Ellez elinden tutup geri çekti.
"Acık daa galalım."
"Olmaz Ellez.Babam tundurur ( çok döver) görüse.Gediyom ben."
Hızlıca dere yatağından çıktı.Kalabalığın içinden yılan gibi kıvrılıp anasının yanına oturdu.Anası olanların farkındaydı.Gözleri insanları seyreder gibi karşıya bakıp, kızına mırıldandı.
"Çok mu gızışdın ayı gancık.Endee oolan başımıza iş açmasa baytim.Köye gedince gelip hayırlısınnan istesinner.Babayın habarı olusa, seni de beni de çotup zabaa gadar palta sapınnan kemiklerimizi gırar.Acık tek dur."
Obada, barakaya en erken gidip yatan Fatma oldu.Mayıs sıcağı yüzünden üstünü örtmeden uzandı.Küçük kızı da onunla yatmıştı.Dışarıda gürültü kesilince kocası da gelip yattı.Her gün içtiği alkol ve çürük dişleri yüzünden, ağzı çok kötü kokuyordu.Bu yüzden sırtını kocasına dönüp yatmaya başlayalı yıllar olmuştu.Uyudu kaldı.
"Gak gak, çocuk geliyo, " diye bağırdı kocasına.
"Çabık gancıklarınan Hürü ebeyi çaar."
Küçük kızı korkuyla uyandı.Öteki çocuklarla birlikte barakanın dışına çıkıp oturdular.Anasının inlenmesinden korkan küçük kız ağlamaya başladı.Fatma yanına çağırdı.
"Aalama guzum.Gardaşın geliyo.Canım yandı.Ondan fıykırıyom.(Bağırıyorum)."
Fatma'nın feryadı tüm obayı uyandırmıştı. Hürü ebeyle birlikte bir çok kadın barakanın içine ve girişine toplandı.Gebe kızıyla gelini yanına oturup ellerini tuttu.Fatma'nın feryadı kesildikten sonra, tüm obanın duyduğu bebek sesi toplananların yüzünü güldürdü.Babasının kendi adı Ali'yi koyduğu, Fatma'nın ömrünün sonuna kadar Metin dediği bebek doğmuştu.Bebeğin ilk yaptığı, yüzünü sürterek bulduğu anasının memesini emmek oldu.