Bugun...



Vasiyetini Yerine Getirmek, Bizim İçin Onurdu!

Vasiyet ettiğin gibi toprağa verdik seni Mehmet hocam, huzur içerisinde yat! Seninle ilk kez 1973-74 kışında Otel Marmara'da kalırken tanışmıştık; sen Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü 2. sınıfta, ben Sosyal Bilgiler Bölümü 1. sınıfta öğrenciydik...

facebook-paylas
Güncelleme: 27-05-2025 13:23:45 Tarih: 27-05-2025 13:04

Vasiyetini Yerine Getirmek, Bizim İçin Onurdu!

MEHMET ERDAL

DİYARBAKIR'I, OTEL MARMARA'YI UNUTMADIM!

Seninle ilk kez 1973-74 kışında Otel Marmara'da kalırken tanışmıştık; sen Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü 2. sınıfta, ben Sosyal Bilgiler Bölümü 1. sınıfta öğrenciydik. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü'nü kazandıktan sonra okul sınırları içerisindeki devlet yurdunda yer bulamamış, önce önceki yıl öğretmenlik yaptığım Diyarbakır'ın Çermik İlçesi Gürüz Köyü'nden geldiğimde kaldığım bir başka otelde kalmaya başlamış, bilahare muhtemelen bir öğrenci arkadaşın önerisiyle sizin kaldığınız Otel Marmara'ya geçmiştim.

Ben dahil otelde kalan öğrencilerin ortak özelliği sol, sosyalist düşüncede olmalarıydı.

Şimdi bu satırları yazarken, o yıllarda kendisini hem “solcu”, hem de bildiğin gibi “Kemalist” olarak tanımlayan, kaldığı odanın bir duvarına Mustafa Kemal'in kalpaklı fotoğrafını asan benim kendimi de katarak hepimizi “sol, sosyalist” olarak tanımlıyorum ya, bence bu tanımlama “geniş” anlamda “yanlış” değil; ben kendimi öncesi yıllardan beri, Mehmet Kök arkadaşımın Tarihle Söyleşiler'in 3. kitabında ifade ettiği gibi taaa Gökçeada Öğretmen Okulu'nda okurkenden beri “sol, komünist” olarak tanımlıyordum.

Otelde kalanların arasında, daha sonraki yılların birisinde Adana'da öldürülen hemşerin (Kasabalı/Turgutlu) Nurettin GüretaşSilvanlı bir şıhın (şeyhin) oğlu olan ve sonrasında İsveç'e göç ettiği söylenen Mehmet Tanrıkulu da vardı. (Anımsayabildiğim kadarıyla, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü öğrencilerinin yanı sıra Diyarbakır TIP Fakültesi'nden bir öğrenci ile resmi bir polis de vardı; onlar da bizim gibi solcuydular.)

O öğretim yılının başlarında Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Okul Yönetimi, özellikle müdür sağcıydı, okulda ülkü ocaklıların göze batan bir etkinliği vardı; öğretim yılı ortalarında hükümet değişip 1. Ecevit Hükümeti (CHP+MSP) kurulunca okulun sol, sosyalist öğrencileri olarak okul yönetiminin, özellikle müdürün görevden alınması için trene binip Ankara'ya Milli Eğitim Bakanlığı'nın önüne gitmeyi konuşmaya başlamıştık. Trene binip yola çıkacağımız gün, Ankara'dan “Müdürü görevden alıyoruz. Ankara'ya gelmeyin” haberinin geldiği duyulmuş ve bizde yola çıkmamıştık. Nitekim, sonrasında müdür görevden alınmış ve okulda hava biraz değişmişti.

BENİM HAYATA BAKIŞIMI ŞEKİLLENDİRENLERDEN OLDUN

Sonrasında ve şimdilerde olduğu gibi o yıllarda da çok okuyan birisiydim; öncesi de var gerçi ama asıl Buca'da ortaokulda Türkçe öğretmenimizin kitap okuma dersinde bizlere dönüşümlü olarak yüksek sesle Robinson Crusoe okutması ile başlayan okuma sevgim, özellikle 1969-72 yılları arasında öğrencisi olduğum Gökçeada Öğretmen Okulu'nda okul kütüphanesinde bulduğum Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayınladığı “Dünya Klasikleri” serisinin pek çoğunu ve ardından Şevket Süreyya'nın, Talip Apaydın'ın, Mahmut Makal'ın, Fakir Baykurt'un kitaplarını, Varlık ve Türk Dili dergilerini... okuyarak devam etmişti. Gürüz Köyü'nde öğretmenlik yaparken ay başı maaş almaya Çermik'e gitmenin dışında 7/24 köyde ve benim gibi bekar öğretmen arkadaşım Eskişehirli Münir hoca ile birlikte kaldığımız okul lojmanında okumaktan başka yapacak bir iş de yoktu.

Otel Marmara'da kalırken hem senin hem de Mehmet Tanrıkulu'nun önerisi ile George Politzer'in “Felsefe'nin Başlangıç İlkeleri”ni, “Felsefe'nin Temel İlkeleri”ni, sizlerde bulunan Marksist yayınları ve dergileri okumaya başladım. Marks, Engels ya da Lenin gibi Marksist-Leninist öğretinin kurucularından ve yazdıklarından habersiz değildim ama bu öğretiyi, benden daha önce bu öğretiyi öğrenmeye başlamış “bir bilenin” yardımı ve yol göstermesi olmadan tek başıma okuyarak anlamam ve kavramam hiç mümkün değildi; ezberlemekten ve bu konularda konuşurken papağan gibi birebir tekrarlamaktan söz etmiyorum elbette, 11 yıllık cezaevi yaşamımda toplamı bir yılı geçen açlık grevleri öncesinde hafızası çok iyi olan birisiydim, tarih dersim çok iyiydi, o anlamda bir sorunum yoktu. Benim kastettiğim, Marksist-Leninist öğretinin özü olan Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmi kavramaktı. Sen yaşıyorken gıyabında her daim söylediğim gibi dün mezarının başında yaptığım kısa konuşmada da söyledim; bu konuda ilk yol göstericim sen oldun. Bunu unutamam. Benden birkaç yaş büyüktün ama sahip olduğun bilgi anlamında benden çok ilerideydin. Okuduğum kitap ve dergilerde ilk kez karşılaştığım, ne anlama geldiklerini kavrayamadığım kelimeleri senin odana gelip “Bu ne demek?” diye sorardım, sen de açıklardın. Bu gelip sormalar çok sıklaşınca, “Git, araştır. Kendin öğren” demiştin. Senin sözünü dinledim. Öğrenme sürecim, yıllarımı aldı. Öğrendikçe, öğrenmem gereken daha çok şey olduğunu gördüm ama asla ezberci, ezberlediğini papağan gibi tekrarlayan birisi olmaya çalışmadım.

12 Mart 1971 Askeri Faşist Darbesi sonrası yenilgi günleriydi; ülkemizde rutin muhalefetin ve toplumsal mücadele anlayışlarının dışına çıkarak darbe öncesi ve sonrası devrimci bir mücadele yürütmeye çalışan örgütlenmelerin önder kadroları öldürülmüş ya da tutuklanmış, örgütlenmeler dağıtılmıştı. Sonrasında sen, ben, Nurettin ve daha başkalarımızın şu ya da bu nedenlerle tercih yapıp kendimizi Halkın Kurtuluşçusu, Devrimci Yolcu, Devrimci Kurtuluşçu, Kurtuluşçu, Halkın Yolcusu, TKP'li... olarak adlandırmamız gibi bir adlandırma ve bu anlamda aramızda bir ayırım yoktu; o dönem sen daha bilgiliydin, ben biraz Kemalist, biraz solcuydum vs. vs.

MARMARİS'TE YENİDEN KARŞILAŞTIK

Diyarbakır Eğitim Enstitüsü'nde okurken 19 yaşındaydım; gençtim. Hayallerim vardı ve 1974 yılı içerisinde sınava girdim, yanlış bir kodlama nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi'ni okumayı hayal ederken Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni kazandım. 1974-75 öğretim yılında Erzurum'da, sonrasında yatay geçiş ile Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi gece bölümünde okumaya başladım.

Aradan yıllar geçti.

199I yılında cezaevinden çıktım. İzmir'de Pazarcılığa başladım. Rotayı, farklı nedenlerle önce Kuşadası'na, sonra 1994 yılı sonbaharında Fethiye-Marmaris-Datça hattına çevirdim.

1997-98 olabilir, tam emin değilim ama 1996 yılında kurulan ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) sonrası olduğu kesin, ÖDP Marmaris İlçe Örgütü binasında yeniden karşılaştık; ben pazarcılık yapıyordum, sen öğretmenlik. 1974 sonrası yıllarda ikimiz de solda kalmaya devam etmiş ama farklı sol, sosyalist yapılar içerisinde yer almıştık.

İLİŞKİMİZ DATÇA'DA DEVAM ETTİ

Sonrasında sen Datça'ya geçtin, şimdiki belediye binasının hemen karşı taraflarında kiralık bir evde oturuyordun; ben, Datça'ya pazara geldiğimde bazen sana uğruyordum. Datça'ya yerleşmeye karar verip kendimize bir ev bakmaya başladığımızda, 2000 yılı içerisinde olacak, bir defasında Sevda ile sende kalmıştık.

Datça'da senin yanına gidip gelmeye başladıktan sonra uzun sohbetler yapmaya başladık: Sen, sıkça espri yapan birisiydin. Resim yapıyordun. Hikâyeler yazıyordun. Komşuların başta herkese güveniyordun. Kapın herkese açıktı. Sadece, biraz fazla içiyordun.

DENİZLİ'YE TAŞININCA DA İLİŞKİMİZ DEVAM ETTİ

Sen Denizli'ye taşındıktan sonra Denizli'ye mal almaya ya da başka bir nedenle geldiğimde resim yaptığın atelyede ve evinde birkaç kez görüştük; ama asıl sen yalnız ya da Süheyla (Özyurt) hanım ile Datça'ya dinlenmeye geldiğiniz zamanlarda cumartesi günleri açılan pazarda satış yaptığım tezgahın başında görüştük. “Şuradan Süheyla için penye ver, aldıklarımın karşılığı sana bir resim vereyim.” derdin. O resmi verdin, bir de Datça'ya geldiğinde torunum Deniz ve damadım Ahmet (Solak) ile bir akşam seni ziyaret ettiğimizde, elimiz “boş” gelmesine karşın vermiştin. O iki tablo, anıların dışında senden bize kalan değerlerdir, Mehmet hocam.

VASİYETİN, ONURUMUZDUR!

Uşak kırsalında iken 14.02.1981 günü jandarma ile yaşanan çatışma sonrası birlikte yakalandığımız ve cezaevlerinde bir süre birlikte yattığımız Hüdai Mohan ve eşi, cenazene katılan Halil Çetin ve eşi Denizli'ye taşındıktan sonra tanıştığın çok yakın dostlarındı. Hüdai ve bazı arkadaşlar senin, nedenini sen biliyorsundur, öldüğünde cenazenin Devrimci Yolcular tarafından kaldırılmasını istediğini söylediklerinde, inanır mısın, seni çok eskiden beri tanıyan ve Devrimci Yol davalarının birisinde yargılanan olarak, bunu kendi adıma “onurlu bir görev” kabul ettim; Devrimci Yol davalarından yargılanmayan ama Devrimci Yol davalarından yargılananlar ile çok yakın ilişkiler sürdüren, cenazesini kaldırmayı onlara vasiyet eden bir arkadaşımız, dostumuz olarak senin bu vasiyetin, eski yol arkadaşlarını ölümlerinde bile yalnız bırakmayan Devrimci Yolcular için olduğu kadar “dayanışma” kavramının söylem düzeyinden çıkarılıp ete kemiğe büründürebileceği hallerden birisini göstermesi açısından da paha biçilemez değerdedir; ben böyle düşünüyorum ve bu vasiyetini böyle değerlendiriyorum. Umarım, senin bu vasiyetin, kendisini sol, sosyalist gören örgütlü ya da örgütsüz herkese somut bir örnek olur; sol, sosyalist kişi ve örgütler, her konuda ama her konuda birbirlerine güvenmeleri, bu güvenin öznel koşullarını yaratmayı ertelenemez bir görev olarak önlerine koymaları gerektiğini öğrenirler.

VASİYETİNİN GEREĞİNİ YAPTIK

25 Mayıs pazar günü saat 16.00'da eşin Süheyla, kızın Gülbahar, bazı yoldaşların ve biz dostların cenazeni Asri Mezarlık'tan aldık, gelebilenler ile yeni açılan Bozburun Mezarlığı'nda toprağa verdik.

Ben çok kısa, yoldaşın Recai Aktan biraz daha uzun olarak söylemek istediklerimizi söyledik; dinlemişsindir.

Vasiyetin ile de bizlere yol gösterdin!

Huzur içerisinde yat, Mehmet Bural hocam.

Toprak seni incitmesin.

 




Bu haber 2047 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER TOPLUM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI