Tweet |
ÖYKÜ / ALİ GÖNENLİ
Gök Musa Gızı Fatma (4)
Ortalık ağarmadan kalkan Fatma, ocağı yakmış, is bürümüş çaydanlığı ateşteki sacayağının üzerine koymuştu. Şarban bebek uyuyordu. Ocağın bir kenarındaki tencerede çorba pişmişti. Hatçe kadın uyanmış ancak Fatma'nın ne yapacağını görmek ve bebeği uyandırmamak için yataktan çıkmamıştı. Bir süre sonra yataktan doğrulup, kapının arkasındaki kalasları yerinden çıkardı. Sabah olmasına rağmen sıcak hava rahatsız edecek kadar fazlaydı. Kocası da uyanmış, buğday çuvallarını boşalıyordu.
-Az soona geede bi şelee ye. Soona çalışıısın.
Olur anlamında başını salladı Ahmet. Elini yüzünü yıkadıktan sonra eve giren Hatçe kadın, gözlerini ovuşturan Şarban bebeğin yanına uzandı.
-Zabahların hayırlı oosun gözeller gözeli yavrım. Yarıdanım nasıda özenip bezenip meydana getiimiş. Gee baken gucaama. Ellerini uzatınca Şarban bebek yavaşça kalkıp Hatce kadının kucağına geldi. Sarılıp sarılıp öptü bebeği. Bahçeye çıkarıp elini yüzünü yıkadı.
-Hadi bakeen. Eyice temiz ol. Gaanını doyuren. Soona yola çıkceniz. Buban olcek deyy... cümlesini bitirmedi. Tanımadığı insanlar için kötü sözler kullanmıyordu.. Fatma’nın başına gelenleri bilmesine rağmen bu düşüncesinden vaz geçmek istemiyordu. Ayrıca kötü de olsa, bebeğin yanında babası için bu şekilde konuşmak doğru değildi. Kızdı kendisine. İçeri geçtiler. Taze süt, tereyağı, yumurta, zeytin, yağda yumuşamış dilme zeytin, ot çeşitlerinin bol olduğu kahvaltılarını neşeyle yaptılar. Hatce kadın
-Bekiir... diye bağırdı dışarı çıkıp. İri yarı genç bir adam geldi.
-Buyur Hatce ana.. dedi.
-Oolum bı iş veecen sene. Bu gızımınan bebeeni Sarcoveye eletceen.(Götüreceksin). Bizim eyi gatırı al. Bak eyi tembihleyon sene. Gatırdan indiimecen. Ali deyi bi kör olası vaamış Bu gızınan bebeeni teslim edip gelcen. Bunnarın başına bi şey geliise burlara dönüp geeme.Yunannarın gettiii yere gaden get.
Güldü Bekir
-Hatça anam ne dedin de yapmamıyım heç. Sav salim teslim ederin. Aaşam ovtu dönerin.
Vedalaştılar. Fatmayla bebeği sessizce gözyaşı döküp yola koyuldular. Kısa süre içinde Gelenbe köyüne, ardından Gündoğan'a öğleye doğru Taşoluk 'a ulaştılar.
-Bundan sonra Musakolu vaa, somura Sarcova.
Heyecanlandı Fatma. Başına ne geleceğini bilmiyordu. Babasına kızdı buralara gönderdiği için.
-Sağol Bekir abi.Allah senden ırazı olsun.. diyebildi.
-Abi az gannımızı doyuralım. Noolu noolmaz.
Bekir bazlama, peynir, zeytin domatesten oluşan yiyecekleri verdi. Katır üzerinde önce bebeğini, sonra kendini doyurdu Fatma. Bekir de domates, biber bazlamadan oluşan yemeğini yürürken yedi.
Sarıcaova köy meydanında heybetli bir çınarın altında köyün kahvesi vardı. Bekir Ali'nin evini öğrendi. Fatma şaşkın bir şekilde, kucağında bebeği Bekir in arkasında evin kapısına kadar yürüdü.
-Kimse yok mu?.. diye bağırdı.
İçerden, kısa boylu, tombul, hamile olduğu belli olan genç bir kadın çıktı.
-Ali’nin evi bura mı gaçcım?
(Kardeşim)
-Heye. Bura.
Ali çıkıp geldi içerden. Fatma’yı görünce, hissettiği karış karışık duyguların içinden öfke ağır bastı.
-Ne işin burda senin... diye bağırıp üzerine yürüyünce Bekir önüne geçti.
-Gardaşım yavaş. Emanetleri teslim etmeye geldim.
Öyle bir tonda söylemişti ki, Ali durmak zorunda kaldı.
-Çok maraklı deelim bura gelmeye. Babam saldı zorunan. Gette soona geri gelisin dedi.
Hamile kadın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bekir üzerine düşeni yapmıştı. Ali'nin suratına nefret ve tehditle bakıp ayrıldı. Ali Fatma'yla olanların duyulması durumunda karısına da köye de rezil olacaktı. Zaten iyi bilmiyorlardı Ali'yi. İçeri geçmeden, Fatma adının Döne olduğunu öğrendiği genç kadını kolundan tutarak bahçenin uzak kısmına götürdü.
-Gel seniynen gonuşacaklarım var.
Fatma tecavüzden hiç söz etmedi. Babası Ali'yi başlarda sevmiş, Fatma'yı onunla evlendirmişti. Savaşa götürürler korkusuyla Ali Meyistan'ı terketmişti. Babası torununun babasız büyümesini istemiyordu. Ali'nin evlendiğini bilmediğinden kızını Sarıcaovaya göndermişti. Anlaşamazsan geri gel demişti. Biraz kalıp güze doğru Meyistan'a dönecekti. Döne’nin yuvasını yıkmayacağına söz verdi. Ali'nin eli eline değmeyecekti. İçeri girdiler.
-Dönecem gardaşım. Bu gorkak adamdan baba da olmaz, goca da olmaz bana.
Ali bu cümleyi duymuş, arkasından ne geleceğini merak ediyordu.
Günler, haftalar geçti. Döne ile Fatma çok iyi arkadaş oldular. Ali'nin eve hiç bir faydası yoktu. Tüm yaz boyunca yetiştirdikleri sebze meyveleri kışlık yaptılar. Turşu, salça, kuruttukları bir kışı çıkaracak kadar çoktu. Fatma orakla biçtiği buğdayları, katıra yükleyip iki kere Hatce teyzesinin değirmenine götürdü. Kışlık unları da hazırdı. Fatma hamile Döne'yi hiç çalıştırmıyordu. Köyde herkes Fatma'nın çalışkanlığına hayran kalmıştı. Döne, bu kadar çalışan Fatma'nın köyüne geri gideceği konusunda şüpheye kapılıyordu. Ölene kadar burada yaşayacak gibi çalışıyordu. Ali sık sık ikisini de dövüyordu. Dönenin gebeliği yüzünden, dayağı engellemeye çalışan Fatma daha çok dayak yiyordu. Şarban bebeğe bir şey yapmasın diye sesini çıkarmıyordu. Ali, bir kaç gece Fatma'nın yatağına girmek istedi. Fatma izin vermeyince yine dayak yedi. Yaz sonuna doğru Döne bir erkek doğurdu.
Fatma Meyistan'a dönme planları yapmaya başlamış, ancak babasına anlatacağı bir gerekçe bulamıyordu. Sonunda o gerekçe ortaya çıktı.
Şarban bebek elinde yaralı bir kuş yavrusu ile Ali'ye doğru koşarak neşeyle
-Baba bak... dedi.
Şarban'ın Ali ye son baba demesiydi. Elinin tersiyle Şarban bebeğe kuvvetli tokat vurdu. Bebeğin ayakları yerden kesilip geriye doğru savruldu. Fatma öfkeden deliye döndü. Eline baltayı alıp Ali'nin arkasına yanaştı. Tüm gücüyle
-Aliii... diye bağırdı.
Geriye dönen Ali'nin ağzı ve burnunu ortalayarak baltanın sapını vurdu. Boş bir çuval gibi yere düşen Ali'nin başına dikildi. Balta sapını eline alıp keskin kısmını havaya kaldırdı.
-Gahba garının çocuuu...
Köylülerden de bahçeye gelen olmuş onlara bakıyordu.
-Irzıma geçtin sestenmedim, yavrıma, piç gurusu dedirttin sestenmedim, dayak attın sestenmedim. Yetti galan ettiiin takaza (eziyet).
Dişleri kırılmış, ağzı burnu kan içinde kalan Ali, kelimeleri çiğneyerek konuştu
-Allaanı sevefsen fuvma..
Bir Ali'ye bir Şarban bebeğe bakan Fatma baltayı elinden atıp çocuğunu kucağına aldı. Eve girip eşyalarını toplamaya başladı. Babasının verdiği paraları Döneye emanet etmişti. Döne, kendisinden istenmeden getirip teslim etti.
-Gardaşım benim zaman doldu. Allah yardımcın olsun. Hakkını halal et.
Döne ağlamaya başladı.
-Ne hakkı gardaşım. Eses sen halal et. Hindi yola çıkmasan eyi olur. Gar yaacak gimi.
-Gurtlar guşlar yese de burda durmam galan.
Sarılıp ayrıldılar. Şarban bebeği sırtına iyice bağladı. Köyde karşısına çıkan kimseye
-Hakkını halal et... den başka bir söz söylemedi. Musakolu köyünden sonra hızını arttırdı. Taşoluk köyünden sonra kar başladı. Gündoğan'a kadar kar dizine kadar çıkmıştı. Şarban bebek titremeye başlamıştı. Bebeği sırtından kucağına aldı. Hem yürüyor, hem bebeği nefesiyle ısıtmaya çalışıyordu. Yolunun az kaldığını biliyordu. Gelenbe’ye vardığında, karanlık iyice çökmüş, köpek havlamasından başka hiç bir hayat belirtisi yoktu.
-Dayan yavrım. Varıyok dedi Şarban bebeğin kulağına.
Hatçe kadının kapısına ulaştığında, geride kalan tüm gücüyle vurmaya başladı. Telasla kapıyı açan Hatce kadın
-Allahım... diye feryat etti.
-Gurban oluyum yavrımı gurtar... deyip kapının önüne çöktü Fatma.
İkisini de sürüklercesine içeri çekti.
-Aameet... Aameet.. Ocavı dolduuu.
Ahmet ocaktaki ateşi odun yığarak büyüttü. Ardından iç odaya geçip yatağına uzandı. Hatçe kadın bebeğin üzerindeki tüm elbiseleri çıkardı. Sırtını odanın ortasındaki ahşap direğe dayayıp yüzünü ocağa döndü. Bebeğin ayaklarını, şalvarın içine bacak arasına, vücudunu elbisesinin içinde göğsüne, başını memelerinin arasına, ellerini koltuklarının altına koydu. Bebek sarsılırcasına titriyordu.
-Üstünü değişti. Yüklükte benikilerden key.
Fatma üzerindeki tüm elbiseleri çıkardı. Ocak ateşi tüm vücut hatlarını gösteriyordu.Sıra dışı bir güzelliği vardı. Keskin vücut hatları, sıkı teni, diri göğüsleri, kalçasına kadar inen saçları Hatce kadının hayranlıkla ona bakmasına neden olmuştu.
-Ah gözel yarıdanım Accecikte gaderini eyi veeseydin nooludu ki?
Ahmet içerde yatağa uzanmış, onları dinliyor, tahta kapının arasındaki boşluktan da seyrediyordu. Fatma'nın soyunduğunu görünce hemen yönünü değiştirdi. Kendi kendine mırıldandı.
-Allahım günaf yazdıısan affet. O benim gızım.
Bir süre sonra ocak başındakiler uyuyup kaldı. Ahmet üşümesinler diye sabaha kadar ocağa odun koydu.