Tweet |
ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ
-Çikin gancık. Hadi gak bakiyim. Öylen oldu.
Koltuk altları gıdıklanan Şarban bebek gülerek gözlerini açtı.
-Gakıyom, gakıyom.
Sultan Kadının kızı Elif Şarban bebeği çok sevmişti. Fatma'nın Alamut'a geldiğinin ikinci gününden sonra hep Elifle geçiyordu zamanı. Bebeği gezdirme bahanesiyle yavuklusu İsmail'le buluşmaya gidiyordu. Sarban bebeğin, yemek sırasında bir kaç kere İsmail adını telafuz etmesi, Elif'in babasının öfkelenmesine diğerlerinin gülüşmesine neden olmuştu.
Elif, bebeği kucağına alıp bahçeye çıktı. Kendinin ve bebeğin elini yüzünü yıkadı.
-Get bakiyim folluğa. Bi gaç dene yumurta al gel.
Elif gözleriyle bebeği takip etti. Yumurtalar biraz yüksekçe yerdeydi. Bebek, taşlardan yapılı basamakları elleriyle destek alarak çıktı. Ceplerine yumurtaları koyup, aynı şekilde indi. Biraz hızlanarak Elif'in yanına geldi.
-Yavaş gız. Gıracaan endeeleri. Anam gızar bize gırılırsa.
Birlikte kalabalık sofranın olduğu yere geçtiler.
-Anaa. Bak çikin gancık yumurta çalık. Cöpleri yumurta dolu.
Güldü Sultan Kadın.
-Efferin gızıma. Çalınca dadı gözel olur zeten.
Bir cebindeki yumurtaları çıkarıp Sultan Kadına uzattı bebek. İkinci cebine attığı elini bir türlü çıkarmadı. Donup kalmıştı. Sesi de çıkmıyordu. Alt dudaklarını büküp ağlamaya başladı. İki büyük sinit çevresinde oturanlar yemek yemeyi bırakıp Şarban bebeğe bakmaya başladılar. Sultan kadın bebeğin elini tutup cebinden çıkardı.
-Biii. Çikin gancık gırılmış bu.
Sesi çıkmadan ağlayan bebek hıçkırmaya başladı. İki kelime zor söyleyebildi.
-Pırtım killendi.
Fatma yerinden kalkıp çocuğunu kucaklamak istese de Sultan Kadın buna fırsat vermedi. Bebeği kucaklayıp evin içine geçti.
-Gel gurban olduum. Gözel saçlım. Endee büzük dodaklarını yerim senin.
Yaklaşık on gündür Alamutta kalan Fatma ve bebeği yeni dikilen elbiselerini hiç çıkarmıyorlardı. Sarban bebek, etek kısmının iki tarafından tutup seke seke koşuyordu. Sultan kadın yüklüğün kapağını açıp iki elbise çıkardı.
-Hangını istiyon?
Ağlama ve gözyaşı bitiverdi Şarban bebeğin. Gözleri bile gülmeye başladı. Sultan kadına sarılıp yanaklarını öptü.
-Ebem.
Büyük çiçekli elbiseyi işaret etti. Kahvaltı masasına döndüğünde Şarban bebeğin mutluluğu herkesin yüzünün gülmesine neden oldu. Kahkalarla bir kahvaltı yaptılar. Sarban bebeğin bir eli, sürekli elbisesinin üzerindeki çiçeklerde geziyordu.
-Fatma gızım. Gel bakıyım beniynen... dedi Sultan Kadın.
Bahçedeki dut ağacının gölgesindeki ağaç kütüğünün üzerine oturdular.
-Gözel gızım. Seni Meyistan'a götürecek birini buldum. Halis deyi biri. Bebeeken köyü satıp giden Yonan (Yunan)ağanın yanında çalışanlar bırakmışlar. Köycek böyütdük. Halis goduk adını. Gafası hu yanna, sol tarafa dooru yamık. Zetten ölür deyi goyuk gedikler. Yamık boyun deyi güçcük görüyo kimisi. Kimisi gızınca Urum tohumu deyo. Kimseyinen çekişmez. Gonuşduunu duyan olmaz heç. Meyistan'a gadar eletecek (götürecek) seniynen gızını. Nasibolusa yarın yola çıkarsınız.
Sultan Kadının elini öpüp başına koydu. Gözünden yaşlar gelmeye başladı.
-Allah senden bin kere ırazı olsun deezem. Anam gimi bakdın bize. Hakkını nası öderim bilmiyom. Halal et.
-Halal ossun gurban olduum. Sen benim gadersiz gızımsın. Burada senin evin oldu galan. Biz yokluu, irezilii bilirik. Sen de hakkını halal et.
Fatma, Alamuttaki son gününü, çocuğu ile birlikte ev ev dolaşarak helalleşmeyle geçirdi.
Meyistan yamaçlarını yeşil otlar kaplamıştı. Gök Musa sattığı hayvanlarından geri kalanlarla küçükte olsa bir sürü yapmıştı. Bu yaştan sonra çobanlık yapmak yorucu olsa da başka seçeneği yoktu
-Bi gayfa yapda içelim gocagarı.
Karısı yanıt bile vermeden cezveyi ocağa sürüp kendisi ve kocasına kahve yaptı.
-Çocuklardan habar var mı goceerif?
-Yok. Zabah zabah nerden gelecek habar?
-Ne biliim? Aklıma düşdü sordum. Hu gözlere uyku girmez oldu. Yavrılarım öldü mü, galdı mı? Heç bi habar yok. Gurtlar guşlar mı yedi yavrılarımı?
-Böyle olmaacak... dedi Gök Musa. Yarın Yataana eneceem. Gedebilsem gennim,(kendim )olmazısa iki dene adam bulup salacaam o gahba garının çıkarttıının köyüne. Dirlik düzeni yohusa alıp getirsinler.
-Gecikdin bile.
O gün akşama kadar kafasında planlar yaptı. Kendisi gitse karısı hayvanlara bakabilecek miydi. Fatma gelmek isterse kocası şerefsiz bırakacak mıydı. Ya kavga olursa. Kendisi giderse hiç kullanmadığı tabancası ve bıçağını yanına almaya karar verdi. Olmazsa iki adam gönderecekti. Kavgadan çekinmeyen, güvenilir iki adam. Komutandan yardım isteyecekti bu konuda. Çocuklarının artık yaşamadığı seçeneği aklına geldikçe kendinden geçiyordu. Hemen siliyordu bu düşünceyi aklından.
Kapubağdan geçerken Yaşara uğradı. Şarabını alıp katırdaki heybeye koydu. Kızını gönderdiğinden bu yana, Yatağana her gidişte şarap alıyordu.
-Zabahdan başlar oldun Gök Musa içmeye.
-Gonuşdurma beni Yaşar. Asabım bozuk zeten. Bi senedir yavrılarımın yüzüne hasırat galdım. Soona annadırım. Hadi saalıcaanan gal.
-Gülü gülü git Musam benim. Her bi şey haloluu. Allah böyüktüü.
Yatağan Milas yolu üzerindeki demir köprüden geçip katırı uygun bir yere bağladı. Önce komutanın yanına gitti.
-Hoş geldin Musa dayı. Çoktandır yoktun ortalıkta.
-Gomutanım benim böyük bi tasam var. Gulun kölen oluyum derdime bi dermen bul.
-O ne demek Musa dayım. Senin için elimden geleni yaparım. Dinliyorum.
Yüreği kabara kabara anlattı her şeyi. Komutana göre yalnız gitmesi uygun değildi. Bu iş için önerebileceği, tanıdığı iki adam vardı. Resmi olmasa da, onların eline kendi eliyle yazdığı bir kâğıt verebilirdi. Musa’nın çocuklarını alması için en yakın karakoldan iki jandarma bile alabilirlerdi yanlarına.
-Allaam dınnaana daş deedirmesin gomutan oolum. Allah ne murazın varısa versin. Yarın bi gaç dene hayvan getirip satıyım. Gedecek olanlara da para verip bir an evel salalım.
-Olur Musa dayı. Yarın bekliyorum seni.
Hiç oyalanmadan köye döndü. Karışına olan biten her şeyi anlatıp, ardından şarabını içti. Sabah erkenden kalkıp en iyilerinden beş hayvanı seçti. Öğleye doğru Yatağana varır varmaz ilk gelen müşteriye hayvanları sattı. Ardından karakola gidip komutanın karşısına çıktı. Komutan, sözünü ettiği adamlara haber salmış ancak gelen giden yoktu daha. Gök Musaya ertesi gün yine gelmesini söyledi.
Aynı günün sabahı, birinin üzerinde Fatma ve çocuğu, ötekinde Halis olmak üzere iki katır Bozdoğan yönünde yürüyordu. Yol kenarında erikler olmuştu. Halis avuç avuç erik getirip veriyordu Şarban bebeğe. Yuvalarındaki leylekleri işaret etmek hoşuna gidiyordu Şarban bebeğin. Halisin sola doğru yatan kafası hüzünlü bir insan görüntüsü veriyordu. Çok çevik bir yapısı vardı. Abartılı derece de kaslı kollarının tersine ince bacakları vardı. Dut dalından, don lastiği ve gerçek deriden yaptığı sapanla çok sayıda kuş avlıyordu. Kuşların öldürüldüğünü gören Şarban bebek Halisin getirdiği tüm erikleri yere attı.Şaşırdı Halis. Fatma anlamıştı bebeğin tepkisini.
-Gurban oluyum Halis. Başka guş vurma.
Yerin dibine girse daha iyiydi Halis için. Fatmayla çocuğunun biraz uzaklaşmasını bekledi. Tarla kenarına elleriyle bir çukur açtı. Kuş ölüleriyle birlikte kırdığı sapanını gömdü. Fatmalara yetişene kadar kendine söylendi durdu.
-Yamık boyun. Rum dölü. Beslenki yamık boyun. Anası babası belisiz piç.
Bozdoğana yaklaşınca yol ikiye ayrılıyordu. Sağa doğru dönüp öğleye doğru Bozdoğanı geçtiler. Madran dağının yokuşunda oldukça yoruldu katırlar. Sultan Kadının tembihine göre Altıntaş köyünde kalacaklardı. Türkmenlerden Hasan'ı bulacaklardı. Buldular. Sultan Kadının selamı sayesinde Türkmenlerin Hasan onların karnını doyurup misafir etti.
Sabah yola koyulduklarında hafif yağmur başlamıştı. Örentaht köyünü geçtikten sonra en tepe noktadan aşağı iniş yolu çok dik görünüyordu. Fatma, Halis'e gel işareti yaparak bebeği katırın indirmek için uzattı.
-Anaa.. Çok çamır var. Pırtım killenir.
-Guzum çok dik bura. Gatırın ayaa gayarda devrilise kötü oluruk. Sen yörüme. Gucaama alırım.
Dediği gibi oldu.Her iki katırda bir kaç kere tökezlediler. İniş bitince tekrar bindiler katıra. Yağmur dinmiş, güneş açmıştı. Çayboyu diğer köylere göre düzde sayılırdı. İçinden gürültüyle akan derenin su sesi çektikleri eziyeti unutturmuştu. Yanlarına aldıkları ekmekle zeytinleri katır üzerindeyken yiyerek yol aldılar. Kavaklıdere kavşağına varmadan Halis'e doğru katırı yanaştırdı.
-Sen gedego. Çocuk çiş yapacak.
Şarban bebek hızla anasına dönerek bir şey söyleyeceği anda Fatma bebeğin ağzını kapattı. Halis uzaklaşması gerektiğini anlamıştı. Küçük bir virajı dönerek, katırdan inip beklemeye başladı.
-Ana çisim yok.
-Biliyom gurban olduum. Benim var. Söylersem ayıp olur. Az bekle beni.
Katırı bir çalıya bağlayıp çalıların arkasına geçti. Kanaması vardı. Adetleri sancılı olmaya başlamıştı. Nazilli’den aldığı basmalardan kalanları düzgün bir şekilde kesip bolca çapıt yapmıştı. Bacağının arasından çıkardığı kanlı çapıtı gücü yettiği kadar uzağa attı. Başka bir temiz çapıtla bacak arasını temizleyip onu da attı. Anasının yanında olsaydı o çapıtları attırmaz, ocaktan biriktirdiği küllerle tekrar tekrar yıkatıp kullandırırdı. Bir çapıtı bacak arasına koyup katırın yanına döndü. Hızlanarak Halis'e yetiştiler. Bir kaç evden oluşan Salkım'ı geçip uzunca bir süre yol aldılar. Fatma, tüm yolculuk boyu fırsat buldukça Halis'e sorular soruyor, tek kelimelik yanıtlar alıyordu.
-Bilmiyom. Evet. Var.
Gorkuyom. Hayır.Acımıyo. Getmecem
İkinci bir kelime kullanmıyordu. Fatma ve çocuğunun tüm davranışlarını gözlüyor, onların her istediğini yapmaya hazır gibi duruyordu. Bu özelliği Fatma'nın hoşuna gitmişti Kavakköy'e varana kadar uğraşsa da ağzından ikinci bir kelime alamamıştı
-Samıtsın heralda sen... dedi en sonunda.
-Yoo... dedi yine tek kelimeyle.
-Neye gonuşmuyon?
Katırı durdurdu Halis. Başının eğriliği, bakışlarıyla birlikte iyice hüzünlü bir insan görüntüsüne büründürmüştü.
-Iısan(insan) yerine gosalar neye gonuşmayım.
Kafasını çevirip katırı hareket ettirdi.
Gök Musa sabahtan bu yana komutanın yanına defalarca uğramıştı. Haber salınan adamlar bir türlü gelmiyordu. Adamlarla bir an önce konuşup çocuklarının yanına göndermek istiyordu. İstedikleri paranın fazlasını vermeye hazırdı. Kahveden çıktı. Muğla yoluna doğru yürümeye başladı. Başı eğik söylenip duruyordu.
-Elalemin sözü batsın Musa. Alın gafalı Musa. Bi namıs sende mi var Musa? Getti yavrılarım yaban ellere. Ne yerler, ne içerler? Rezil kepeze olmuşlardur. Ah Musa ah.
Kendinden geçmişçesine öfkeliydi. Bir ses kendine gelmesine neden oldu.
-Dedeee. Dedeee. Dedeee.
Başını kaldırmasıyla koşmaya başlaması bir oldu.
-Yavrım. Guzum..
Şarban bebeği kaptı aldı katırın üzerinden.