Bugun...



Gök Musa Gızı Fatma (8)

Halis Gök Musa’nın elini öptü. Başı yana doğru kaymış delikanlıyı gözleriyle süzdü. Yüzü gülüyordu. Kendine çekip sarıldı.

facebook-paylas
Güncelleme: 12-07-2024 00:01:54 Tarih: 10-07-2024 17:40

Gök Musa Gızı Fatma (8)

         ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ          

  Babasının elini öpüp sarıldı Fatma.

-Hoş geldin gözel gözlü gızım. Gusuruma bakma. O yaban ellere saldım sizi.

  Hiç yanıt vermedi Fatma. Uzun uzun sarıldı babasına. Yanaklarından öptü. Babası da onun.

-Dedem.. Dedem... deyip sarılıyordu. Sarban bebek.

-Baba bu Halis. Allah ondan ırazı olsun. Taa Alamuttan bura gadar getirdi bizi.

  Halis Gök Musa’nın elini öptü. Başı yana doğru kaymış delikanlıyı gözleriyle süzdü. Yüzü gülüyordu. Kendine çekip sarıldı.

-Allah ne muradın varısa versin oolum. Sen de hoş geldin. Haydi evimize gedelim. Her türlü eşyanın satıldığı bir dükkana girdiler. Cebinde parası çoktu Gök Musa'nın. Bunu fark edince komutan aklına geldi. Biraz alışveriş yapıp karakola gittiler. Komutana da biraz şeker aldı. Çocuklarının geldiğini, artık adam salmaya gerek olmadığını söyledi. Gelirlerse vermesi için biraz para bıraktı. Meyistan'a doğru yola çıktılar. Demir köprünün altından akan sular gürlüyordu. Sarban bebek dedesinin kucağından hiç inmedi köye varana kadar. Ceplerini şekerle doldurmuştu dedesi. Eve vardıklarında karanlık iyice bastırmıştı. Fatma’nın anası, kızını ve torununu görünce sevinçten uzun süre ağladı. Bir Fatma’ya bir torununa sarılıyordu. Ahırın bir yerinde Halis'e yatacak yer ayarladılar. Her yerde yatmaya alışık olan Halis, yemekten sonra hemen yatıp uyudu. Sarban bebek dedesinin kucağından çoktan uyumuştu. Üçü, sabaha kadar konuştular. Hatırladığı her olayı anlattı Fatma. Bir yerde araya girdi babası. Alinin kafasına balta sapını vurduğunu söylediği yerdi.

-Ellerine gurban olduum gızım. Bi dee vurayıdın.

  Getirdiği basmalar anasını gömlekler babasını mutlu etmişti. Erkenden kalktılar. Sarban bebek hariç. Onu uyandırmamak için için bastıkları tahtaları gıcırdatmamaya çalıştılar. Koyunları gütmeye, Gök Musa'yla birlikte Halis te geldi. Halis’in verdiği tek kelimelik yanıtlar Gök Musa'nın dikkatini çekmiş, birazda canını sıkmıştı. Akşam eve döndüğünde Fatma'dan aldı Halis hakkındaki bilgileri.

-Baba çok yoruluyon. Acık Halis gütsün hayvanları.

  Kızının bu önerisi Gök Musa'nın hoşuna gitti. Anası işkillendi bu tekliften. Bir kaç gün sonra, kuyudan su doldurmaya kızıyla birlikte gitti.

-Gızım bi şey soracam.

-Ney ana?

-Halis.

  Kova elinden düştü Fatma’nın. Anası sorduğu sorunun yanıtını almıştı.

-Gızım eyi düşündün mü? Dediine bakılısa kimi kimsesi yok. Sakat. Bebeeken goyup gedenlerin kim olduunu sen söyledin.

-Ana bu zamanda eyi ıısan ılazım bize. Bizim kimsemiz varıdın da nooldu? Babam gimi adamlar göz gomadı mı baa? Urufu düzgün Halis'in. Varsın boynu yamık olsun. Bizlere saap çıkar. Yavrım da sevdi onu.

-Gurban olduum gözel gızım. Başımıza gelennerden soona sen ne dersen gayılım. Heç dokandı mı saa?

-Yok ana. Gafamdakılardan habarı bile yok.

  Halis'in Meyistan'dan ayrılmaması dedikoduların başlamasına neden oldu.

-Gök Musa iç güveysi alık geez.

-Bula bula yamık gafayımı buluk.

-Yazık oluk gözelim gancığa.

   Dedikoduların Gök Musa'ya ulaşması uzun sürmedi. Koyun gütmeye gittikleri bir gün Halis'in karşısına oturmasını işaret etti.

-Oolum gel hura annacıma (karşıma)otur. Gonuşacaklarım var seniynen.

-Buyur amca.

-Çalışgan adamsın. Elin eyi iş yapıyo. Aazından pek naf çıkmıyo. Emme velakin.

Nasıl devam edeceğini bilemedi. Başını sağa sola çevirdi. Gökyüzüne baktı. Çocuklarını getiren birini kovmuş gibi olacaktı. Ancak Halis anladı niyetini.

-Annadım Musa dayı. Zeten ben emanetleri saa saalim teslim etmek için geldim. Vazifem bitti. Nasib olusa yarın zabaanan çıkarım yola. Heç marak etme. Benim gimi neyidii belisiz, yamık gafalı biri yüzünden naf duyma. Gonuşulannarı biliyom. Çok ekmeeni yedim. Halal et.

-Halal olsun oolum. Heç olumu öyle. Sen yavrılarımı getirdin. Hakkını nası ödeyim. Sen halal et.

-Halal ossun Musa dayı.

-Hadi sen eve get. Deezen acık para versin. Kappaandan şarapçı Yaşara selemimi söyle. Şarap alda gel. Son galtıya şarap içelim seniynen.

-Ben içmem dayı.

-Get al sen.

  Eve uğramadan Kapubağ köyüne gitti. Şarap alacak kadar parası vardı. Gök Musa'da eve erken döndü. Fatma’yı yanına çağırdı.

-Gızım az konuşalım. Köyde herkes bi şeyler gonuşuyo. Halis'inen senin için. Bunnar eyi şeyler deel. Gafanda böyle şeyler varısa at getsin. Olmaz. Ben gayıl deelim.

-Gurban olduum babam. Bi dene urufu düzgün bi adam çıktı. Ona da sen ırazı deelsin. Neediyim? Ben gonuşurum Halis'inen. Yarın getsin.

-Gonuşdum gızım. Gedecek. Hadi anayınan eyi bi aaşam yemee yapın. Halis'inen aaşam içeceyik.

  İçini acı kapladı Fatma'nın. Ağlayarak akşam yemeğini hazırlamaya başladı. En büyük horozu kesip kanlı kavurma yaptı. Otlu peynirli, zeytinyağlı çaykamayı anasıyla birlikte pişirdi. Biraz geç geldi Halis. Nazilli'den aldığı basmadan yaptığı sofra üzerine siniyi koyup yemekleri bakır kaplara doldurdu. Hepsi her yemeğin doldurulduğu aynı bakır tabaktan yiyordu. Tahta kaşıkları Gök Musa yapmıştı. Gök Musa şarap şişesini alıp iki bakır kupaya doldurdu. Birini Halis'in önüne koydu. Halis içmek istemedi. Fatma ayak başparmağı ile Halis'in sırt kısmına bir kaç kere dokundu. Fatma, babasının kendisine bakmadığı bir anda, Halis'e şarap kupasını gözüyle işaret etti. Sonra iç anlamında başını salladı. Anası olan biteni görüyor, sesini çıkarmıyordu. Gök Musa oldukça hızlı içiyordu. Halis, ilk kupayı bitirdikten sonra gözünü Fatma'ya çevirdi. Fatma kaşlarını kaldırarak içme işareti yaptı. Kupayı sininin dışına bırakıp yemeğine devam etti.

  Şarban bebek uyumuş, Gök Musa sızmak üzereydi.

-Erkenden yola düşersen, yarın gece Alamıda varırsın. Get yat.

-Olur. Deyip sofradan kalktı Halis.

  Sofrayı toplayıp, yüklükten babasının yatağını indirip yere serdi. Bulaşıkları yıkamak için dışarı çıktı. Ayın parlaklığı, tüm Meyistan evlerinin ve karşı dağın yamacının net bir şekilde görünmesini sağlıyordu. Bulaşıkları yıkayıp evin duvarındaki elmalığa yerleştirdi. Tekrar dışarı çıkıp sırtını dut ağacına yasladı. Yaklaşık bir yıl önce döndüğü köyünde, yaban ellere göre daha mutluydu. Artık ana babasıyla her konuda konuda konuşabiliyordu. Söylenen her sözü kabul eden bir çocuk gibi değil, yetişkin kadın olmuştu. Anasına, babasına köylülere rahatlıkla kafasındakileri söylüyordu. Uzunca süre gökyüzünü seyretti. Aydedeye bakıp, ellerini kaldırarak dua etti. Oturduğu yerden kalkıp ahıra, Halis'in yanına gitti. Omzuna dokunup, boynunun yamuk kısmını öptü. Halis donup kalmıştı. Hayatında ilk ve son defa bir kadın vücuduna sarıldı. Fatma yatağına döndüğünde anasına doğru baktı. Anası gözleriyle onu takip ediyordu. Gülümsedi anasına bakarak. Sonra sırtını dönüp uykuya daldı.

   Uyku tutmayan Halis, Fatma yanından ayrılır ayrılmaz, katırları alıp yola koyuldu. Çayboyu’nda karnını doyurmak için katırları bağlayıp çam gölgesine oturdu. Heybeye yiyecek almak için elini attığında, hiç kullanılmamış bir gömlek, gömleğin cebinden para çıktı. Fatma, babasına aldığı gömleğin birisini ve babasının verdiği paralardan kalanı heybeye koymuştu.

   Şarban bebek uyandığında, Halis'in gitmesine çok üzüldü. Bir kaç hafta sonra adını bile unuttu

  Çayboyu’nu geçen Halis, katırdan inip yürüdükleri dik rampayı aynı şekilde çıktı. Yoruldu. Tepeye ulaşınca gölgeye oturdu. Son günler onun için sıradışı olmuştu. Hiç bilmediği yerlere gitmiş, yeni insanlar tanımıştı. Fatma'nın ona davranışını, Şarban bebeğin sevgisini Gök Musa ve karısını hiç unutmayacaktı. Fatma'dan uzaklaşmak üzüntü verse de kabulleneceği bir sondu. Katırın birine binerek yoluna devam etti. Yarım saat kadar sonra Örentaht'a vardı. Çınar gölgesindeki kahvede oturanlara selam vererek yoluna devam etti. Önüne çıkan başka bir yokuşu katır sırtında çıktı. Bir saat kadar sonra karşısına bir yol ayrımı çıktı. Bozdoğan ovasına ulaşmak sağ taraftaki yoldan daha yakın görünüyordu. Oysa geldiği yol hayli uzundu. Soldaki yoldan gitmeye karar verdi. Bir süre sonra, ova tarafında oldukça büyük bir kaya gördü. Bozdoğan ovası geniş bir alanı kaplıyordu. Uzak olsa da Akçayı çizgi şeklinde görebiliyordu. Alamut'tan ovaya indiğinde çok balık yakalıyordu Akçay’dan. Adını sonradan öğrendiği Haydere, Kazandere, Yazıkent ve Biresse köylerinin evleri nokta şeklinde görünüyordu. Kayanın tepesine çıkmaya karar verdi. Katırları, yanında ot yetişmiş bir pınar kenarına bağladı. Kalın güçlü kolları, kolaylıkla kayaya tırmanmasını sağladı. Bir çıkıntısına sırtını dayadı. Kayanın alt kısmındaki uçurum oldukça derindi. Aşağı atlasa hemen ölür müydü? Fatma ve Şarban bebek aklına geldi. Gülümsedi. Yaşamak için çok önemli nedenleri olduğunu düşündü. Onlarla tekrar karşılaşma olasılığı bile güzeldi. Yalnız, ancak özgür bir insandı. Kayadan inip pınarın gözünden akan suyla elini yüzünü yıkadı. Yürümek istiyordu. Katırın yularını eline alarak Altıntaş'a kadar yürüdü. Köyün kahvesinde Türkmenlerden Hasan ile karşılaştı. Elini öptü. Biraz sohbetin ardından, misafiri olma teklifini işi olduğu gerekçesiyle kabul etmeyip yoluna devam etti. Gittiği yola göre, Madran dağının sağ tarafı bereketli ova, sol tarafı beyaz karlarla kaplı tepelerden oluşan görkemli bir güzelliğe sahipti. Rum alanı yol ayrımında Bozdoğan'a giden sağ tarafa devam etti. Katırları biraz hızlandırdı. Taş döşeli Bozdoğan sokaklarına girip, Madran sularının coşkuyla aktığı saoğukkuyu deresini takip ederek Nazilli yoluna çıktı. Bir kaç tanıdığı olan Tahtacı mahallesini geçtiğinde güneş batmıştı. Mahalle çıkışında tekrar karşısına çıkan soğuk kuyu deresinin üzerindeki demir köprüden geçti. Ziyaretli köy ayrımını devam edip Haydere yol kavşağına vardığında yıldızlar net şekilde görünüyordu. Meyistan'a giderken gömdüğü kuşların bulunduğu tarlaya dönüp bakmadan geçti. Gecenin sessizliği uzaklardan gelen köpek havlamaları deliyordu. Gece yarısını biraz geçe Alamut'a ulaştı. Katırları Sultan Kadının bahçesindeki ağaçlara bağladı. Semerleri çıkarıp başka bir ağacın üzerine üst üste koydu.

-Çalışgan Halis’im. Hoş geldin yavrım.

  Kısık sesle konuşan Sultan Kadındı. Elini öptü.

-Hoş buldum Sultan ana. Emanetleri saa salim teslim ettim. Musa dayımgilin selemleri var.

  Halis'in uzun konuşması şaşırmasına neden oldu.

-Aleykim selem yavrım. Getiren götüren savolsun. Gannın aç mı?

-Deel. Gedip yatıyım ben.

-Allah ıraatlık versin.

  Fatma, evin önündeki dut ağacına sırtını dayamış gökyüzüne bakıyordu.

-Gaderimiz buymuş Halis. Allah yolunu bahtını açık etsin.

   İçeri geçip, uyuyan Şarban bebeği kucağına aldı. Öptü, öptü, öptü.




Bu haber 2392 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÜLTÜR-SANAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI