Bugun...



Osman Akın İle Datça'nın Dünü ve Bugünü Üzerine (5)

Osman Akın, anlatımına devam etti: “Sonra, burada, Datça'daki operasyonlarda bazı sıkıntılar, tecavüz vakaları oldu, bazı otelciler hakikaten hadlerini çok aştılar falan, çok ciddi bir krize dönüşmeye başladı, taa BBC'ye, İngiltere'ye kadar gitti bu haberler.”

facebook-paylas
Tarih: 03-11-2025 10:44

Osman Akın İle Datça'nın Dünü ve Bugünü Üzerine (5)

MEHMET ERDAL

(Beşinci Bölüm)

SİMENA TRAVEL İLE MARMARİS'E GEÇİNCE, “BALIKAŞIRAN” KALDI

Osman Akın, anlatımına devam etti: “Sonra, burada, Datça'daki operasyonlarda bazı sıkıntılar, tecavüz vakaları oldu, bazı otelciler hakikaten hadlerini çok aştılar falan, çok ciddi bir krize dönüşmeye başladı, taa BBC'ye, İngiltere'ye kadar gitti bu haberler.”

Tecavüz olayını mı kastediyorsun, yoksa başka şeyleri mi?

“Tecavüz olayı işin tuzu biberi oldu. İngiltere'deki acentelerin de baskısıyla, Datça pazarından çekilme kararı alındı. Ben, kaç yıldır buradaki operasyonları yürütüyordum, aynı zamanda rahmetli Mahmut (Gülebakan) abi ile birlikte, seyahat acentesi vardı onun, o da bizim lokal turlarımızın yürütücü ayağındaydı, işte tekne turları, hamama gidişler, ne bileyim, başka bir sürü tur satardık burada, ağırlıkla da tekne turları olurdu. Datça operasyonunu kapatma kararı alındı. O zamanlar burada 1000'e yakın turist burada kalıyordu, 1,5 günde filan biz organize olarak Datça'daki bütün otelleri boşalttık; Bozburun'a, Marmaris'e giden, Rodos'a bile aktarılanlar oldu. Bu insanların mağduriyetini kapatmak için...”

“Mağduriyetten” söz ettiğine göre, kışın değil, yazın oldu bu olay?

“Yaz ortası oldu bu olay, temmuz falan, temmuz ortası olması lazım, çat diye kapattık burayı, herkes kaldı. Datça, bir anda boşaldı. Bana da teklif sunuldu: 'Operasyon olarak senden memnunuz. Burada operasyonları sıkıntısız yürüttün. Merkez ofisimizde senin gibi birisiyle çalışmak isteriz. Yalnız Marmaris'e geçmen gerekir. Düşünür müsün?' dediler. Düşündüm: 'Datça'da kalmak için bir sebep yok. Otelciliği de tekrar dönmek istemiyorum. Zaten otellerde de müşteri de kalmadı.' Yazın ortasında tak diye Marmaris'e geçtim. Bana lojmanı da ayarladılar. Yine Simena Travel'deyim. Yerleşik bir yapı olduğu için, tak diye beni bir bölüme vermek istemediler oradaki müdürlerim, patronlarım. Çok da iyi bir ekiptik, Simena Travel'deki ekipteki herkes şu an da bir yerlerde yönetici oldu, acentesini kurdu falan. İçlerinde kamuya geçen, herhalde tek benimdir. Benim kamuya geçişim onları çok da şaşırtmıştır. Benim gibi birisinin kamuda çalışabileceği fikri, onlara çok şaşırtıcı gelir. Çünkü çok hiperaktiftik; hep orijinal fikirler bulma, fark yaratma üzerine gidiyorduk. Ben Marmaris'e gidince, Balıkaşıran kaldı, bildiğim kadarıyla. Turgay (Sönmez) abilerin de çok enerjisi yoktu.”

Belki Erol Karakullukçu'nun belediye başkanı seçildiği yerel seçim öncesi olabilir, bir sayısında Kazım Yılmaz ile ilgili bir haber vardı.

“Burada Sinan Kara vardı, radyoyu filan işleten.”

Sinan Kara ismini hatırlıyorum, bir haberden dolayı hapse girmişti.

Ula olacak, ziyaretine giden de tek ben olmuştum, Hüseyin Yılmaz ve Hasan Ali Betin ile birlikte, başka kimse aramadı kendisini... Sinan Kara, Turgay abiden izin alarak 2 sayı daha Balıkaşıran'ı çıkardı ama o Balıkaşıran, bildiğin bir kasaba gazetesi idi; bilirsin, her yerde vardır, reklam kovalar, esnaf, politikacı korkutur, abonelik satar. O tarz bir gazeteydi. Biz kopmuştuk zaten. O dönemine kefil değilim ama Turgay abinin bütçesiyle çıkan, içeriğine, basımına bizim de destek olduğumuz, adımın da hasbelkader yazılı olduğu Balıkaşıran'daki yazıların her bir serisi kitaplaştırılabilir. Mesela, Osman İlhan'ın yazıları. Yusuf (Ziya Özalp) abi zaten kitaplaştırdı. Bütçe bulunsa, o yazılar kitap haline dönüşebilse çok iyi olur. Çünkü her birisi ayrı anılar anlatıyordu. Çok güzel anılardı. Bu anlatılanların Datça kültürü için çok değerli olduğunu düşünüyorum.

SİMENA'DA “TİCARİ KONTROLÖR” OLDUM

Neyse, ben özel sektörde çalışmaya devam etmek için Marmaris'e geçtim. Simena'da bilgisayardan iyi anlayan birisi olarak, Excel programını da çok iyi kullanıyordum, oradaki otomasyon programına da çok hızlı adapte olmuştum. Burada vaktim oluyordu, buradaki ofiste başka da kimse olmadığı için, bilgisayarda ofise yeni gelmişti, neler yapılabileceğini öğrenmek için her programı deniyordum. Kuruyordum. 'Bundan ne fayda sağlanabilir? Nasıl çalışır?' falan. Baktım ki hakikaten ofis seviyesinin üzerindeyim, bilgi olarak, en iyi bir şekilde. Çünkü orada operasyon yürütmekten bilgisayarda yetkinleşmeye çok vakitleri olmamış; hep 'iş' hizmeti almışlar. O nedenle de hazır yazılım kullanmışlar. Ben, faaliyetlerin yeteri kadar kontrol edilmediğini fark ettim Simena'da. 'Ya' dedim, 'bu kost dediğimiz, tur maliyetleri kalemleri kara düzen girilmiş. Eşitlenmemiş. Birçok yerden alım ayrı ayrı anlarda yapılmış falan. Bunlarla ilgili genel bir döküm yapılmasını öneririm; bunların masaya konulup bir çalışma yapılması gerekir' dedim. 'Yap' dediler. Çıkarttım. Bayağı bir açığı buldum, düzeltilecek. Çok hoşlarına gitti. Çünkü zarardan kaçınma da bir kardır. Dediler, genel işleyiş için bunu yapar mısın?' 'Olur' dedim, 'Yaparız.' Ondan sonra, 17 tane ofisi vardı Simena'nın Kuşadası'ndan Alanya'ya kadar, baya geniş bir coğrafyaya iş üretiyordu; Bodrum'a, Fethiye'ye kadar ofisleri vardı. Datça'daki ofisi kapatmıştık. İstanbul'dan mesela yurt dışına gönderme, İstanbul, Anadolu turları gibi... Bunların hepsinin maliye tetkiklerini yapmaya başladım. Ünvanım da Commercial Controller, 'ticari kontrolör', yani 'iç denetçi/iç müfettiş' gibi. İlk başlarda ofislere falan gidiyordum, mesela bir hafta, on gün ofise çöküyordum, mesela Kuşadası, Bodrum, Fethiye ofislerine gönderiyorlardı beni görevli olarak, bazen habersiz olarak gönderiyorlardı, duyum alınıyordu. Bir gün geliyordum, işte 'Ben şuradan gönderildim', ondan sonra ben ofise girerken telefon geliyordu, işte 'yardımcı olun' falan diye. Bazen suistimaller oluyordu hakikaten, buluyorduk. Çok paranın olduğu yerde, kirlenme, ister istemez oluyor.

SİMENA'NIN TURLAR BÖLÜMÜNE GEÇTİM, İNGİLTERE'YE GİTTİM

İlk başlarda bu şekilde yapıyordum. İkinci sene, Türkiye'de henüz yok, ofisler arasında bilgisayar ağı kuruldu ve İngiltere'deki ofislere de bağlandı. Bütün yazışmalar, her şey mail ile yapılıyor, Daha insanlar 'mail' kavramını bilmezken, bayağı bir önde gidiyorduk. Çünkü bu verimlilik demek, para demek, yatırdığının karşılığını fazlasıyla alıyorsun. Böyle olunca, ofislerdeki her makineye bağlanma imkanım oldu. Oturduğum yerden ofisleri denetliyordum. Daha sonrasında o sistem oturdu zaten. Benim yaptığım denetim işini muhasebeciler yapabilir hale geldi. Defterleri online olarak görebiliyorlardı. Durum böyle olunca dediler ki 'Sen turlar bölümüne gel.' Çünkü gazete falan çıkardığımı, metin yazabildiğimi biliyorlardı. Merkez ofis olduğu için çok da fazla turlar vardı, 40'a yakın, bazen 50'ye yakın tur çeşidi vardı. Yani hamamından kuyumcusuna, lokumcusundan peri bacalarına kadar her yere tur çıkarılıyordu. Bir sürü otelden toplanıyor binlerce kişi, sabahları otobüsler böyle sefere çıkar gibi tesislerden turistleri toplayıp turlara çıkıyordu. 'Ofislerde yaptığın denetim işini turlarda da uygula' dediler. Başladık. Ondan sonra, turlar için slogan bulma, yeni rotalar, yeni tur satış fikirleri bulma işi başladı. Sonra, temsil ettiğimiz tur operatörlerinin Londra'daki genel merkezinde reklam ajansında bütün kış Akdeniz'e, Türkiye'deki tesislere, şunlara bunlara gidecek olan broşürler, büyük devasa kataloglar falan ekibinde bir şekilde gittik oralarda çalıştık, büyük reklam ajanslarında. Orada da çok şey öğrendim. Reklamcılık bizde daha emeklerken, TV olarak STAR'dır filan anca anca palazlanırkenden çok daha önce tabi bu anlattıklarım, orada çok şey öğrendim. Döndükten sonra turlar bölümünde bu sefer turlar müdürlüğü durumu oldu, adamlara para kazandırdığımı görünce.

BELEDİYE BAŞKANI EROL KARAKULLUKÇU'DAN TEKLİF ALDIM

Ailevi sağlık nedenlerim vardı, bu benim Marmaris'te kalmamı zorlaştırıyordu. Kışın askere gittim. Erol Karakullukçu ben askerdeyken Datça Belediye Başkanlığı seçimini kazandı.”

1999 Yerel Seçimleri

“1999'da askere gittim. Askerdeyken telefon ile arayıp tebrik ettim kendisini, askerdeyken sezona yetişebilmek için ne dağıtım, ne memleket izni kullandım, bir de takdirname aldım, erken terhis oldum ve sezon başlarken döndüm. O yaz yine Simena'da çalıştım, turlar müdürü olarak. Ailevi sağlık sorunları sıkıntılıydı. Çok sıkıntı yaratıyordu. Kışın Erol başkanı ziyarete geldim, 1999 yılı sonu, aralık ayı gibi. Sohbet sohbeti açtı. Çok uzun bir sohbet oldu. Dedi ki 'Gel, belediyeye Halkla İlişkiler gibi adına her ne diyorsan, bir bölüm kuralım. Bilgisayar bilgin de gayet iyi. Gazeteciliği de biliyorsun, Balıkaşıran'ı da çıkardın. Gel, belediye gazetesini çıkar.” Dedim ki 'İnternet sitesi de lazım.' 'Kur' dedi. Dedim ki 'Özel sektörde güzel kazanıyorum.” Dedi ki 'Verebileceğimiz en yüksek işçi maaşı şu.' Dedim ki 'Bu benim aldığımın yarısı.' Dedi ki 'Osman senin burada evin yok mu?' 'Var' dedim, 'Reşadiye'de. Kardeşim falan oturuyor. Onlar da kendi evlerini yapıyor. Çıkacaklar' falan. 'İyi, evin de var. Duruma göre bakarız.' dedi. O 'bakarız' hiçbir zaman gerçekleşmedi. Sağ olsun. Çok büyük saygı ve sevgiyle anıyorum kendisini. Çok şey öğrendim kendisinden, onun başkanlığı döneminde çok şey de kattığımı biliyorum; hepsini detay detay anlatırım. Festivallerden tut da... çok fazla detay var.

Konuşacağız. Bu, belki uzun bir söyleşi olacak.

“'Yaa' dedim, düşündüm. 'Yaptığım teknik işlerde beni esnek bırakacak mısın?' dedim. 'Ben memur olamam.' 25 yıl çalıştım, bitirdim, hiçbir zaman memur olmadım. Yani 'memur ruhlu' olmadım, 'memur' koşullarında yaşamadım, fazla mesai beklentisiyle çalışmadım. Saat 19.00-20.00'ye kadar ofiste kaldığım çok olmuştur, hafta sonları gelip çalıştığım çok olmuştur, yıllarca izin kullanmamışımdır. Emekli olurken içeride 120 küsur gün izin hakkım vardı. 'O yüzden seninle çalışmak istiyorum' dedi. Belediyedeki çalışanların bir kısmı (Mustafa) Soytok'dan da önce, Savaş Özalp döneminde işe alınmışlar, hatta daha önce işe alınanlar da vardı, bu insanlar bilgisayar bilmiyordu. Belediye'de bilgisayar yok. Her şey defterlerde. O zamanlar Defter-i kebirler var.”

Belediye binası, şimdiki yerinde değil.

“Değil. Cumhuriyet Meydanı'nın orada. Ondan sonra otomasyon yazılımı hak getire. Bildiğin, sabit kalemle deftere işleniyor, siliniyor. Bir şey sorulduğunda, birisinin adındaki baş harften aranıyor, bulunuyor... 'Bunu değiştirmemiz lazım.' dedim. 'Dönüşümü ben mi yapacağım?' dedi. 'Madem Simena'dan geldin, bana Londra'daki mail ile haberleşmeyi anlatıyorsun. Nereden başlarız? Para da yok ha.' Dedim ki 'Gelir getirecek işlere de kafa yormak lazım.' Düşündüm. 'Zamanında bilim insanı olalım falan derken gittin turizmci oldun. Otelcilikten acenteciliğe geçtin. Bir de bunu dene. Hem memleketine dönmüş, hem de memleketine faydan olmuş olsun.' dedim. 'Her şeyi düzeltebilirsem, bir-iki yıl çalışır, tekrar turizme dönerim.' Kafamdaki o. Bu paralara devam edemem.

“BU SEFER DE BÖYLE OLSUN” DEDİM, TEKLİFİ KABUL ETTİM

Turizmde kazanç yüksek, yan getirileri var. Şöyle söyleyeyim, Marmaris'te Simena'nın turlar müdürlüğünü yaparken, Marmaris'teki bütün barlar, kulüpler, restoranlar... hepsinin bedava giriş, işte misafir harcama, işte en olmadık yerde %50 indirim hakkı... kartları vardı. Hepsi, sezon başında bunları bizlere bırakırlardı. Düşün, senden ya hiç para almıyor ya da acenteler onlara tur gönderiyor, daha hesaplı olarak, o yüzden çok iyi yaşayabildiğin koşulların vardı. Genciz de. 'Bu sefer de böyle olsun' dedim. Döndük, geldik buraya. Evi de taşıdım, Reşadiye'deki eve.

Belediye'de bilgisayar namına hiçbir şey yok. İnternet diye bir şey yok. Kimsede özel hat yok. Belediyenin bir tane santrali var. Yazı işleri ile muhasebe müdürlerine telefon bağlanacağı zaman, başkanın tek özel hattı var. Girişte bir tane kulübe gibi bir camlı bölme var, içerisinde zor kıpırdadığın. İçerisine zar zor bir tane masa sığdırıldı. Camlar silindi. Orayı kullanmaya başladım. Başka oda yok, hiçbir şey yok. Herkes açık halde çalışıyor. Yazı işleri tek parça, hesap işleri tek parça, zabıta bir bölüm. Böyle 3 tane küçük salonda insanlar, belediye bu. Su işleri, başka bir yerde çalışıyor. Emlak da oradaydı; altta bir, üstte bir oda. O şekilde çalışılıyor. Belediyenin araçları falan her şey külüstür. Borçla devir alınmış. Araç parkı kötü durumda. 'Nasıl silkiniriz?' ile başladık.

O yaz ilk defa turizm fuarına katılma kararı alındı. Belediyenin gazetesini çıkarma kararı alındı. Belediyenin iç denetlenmesinin yapılması kararı alındı. 'Belediyeye bir fotoğraf makinası alalım' kararı alındı. Belediyeye ilk fotoğraf makinası alındığında, ikinci eldi, değişti, pili makaralı, filmli ve makinayı adamlar düşürdüğü için ucuza veriyorlar, çatlaktan ışık sızar ve kareleri baya bir yanar. Burada tab ettirirsin Esat'ta ya da Eyfel’de. Bu şekilde biz Datça Belediyesi'ne 2000 yılında, '2 sene kadar çalışır, sonra özel sektöre dönerim' diye başladım, 25 yılım geçti. Bundan sonrasını sonra anlatayım, artık...”

(Devam edecek)

 




Bu haber 1168 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SÖYLEŞİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI