Bugun...



Öykü / Çapkın Nuri

Topla etlerini, az öte git. Kaykıl diyorum sana Nuri. Huuu! Sana söylüyorum duyuyor musun be adam? Çekil git kendi güzergâhına. Beden ölür de ruh ölmez derlerdi de inanmazdım. Neden dolap beygiri gibi dönüp duruyorsun beyaz kefeninle başımda. Dünyalık halin gibi gamsız tasasız yayıl işte mezarına.

facebook-paylas
Tarih: 23-12-2024 23:34

Öykü / Çapkın Nuri

GÜLÇİN GRANİT / ÖYKÜ

Topla etlerini, az öte git. Kaykıl diyorum sana Nuri. Huuu! Sana söylüyorum duyuyor musun be adam? Çekil git kendi güzergâhına. Beden ölür de ruh ölmez derlerdi de inanmazdım. Neden dolap beygiri gibi dönüp duruyorsun beyaz kefeninle başımda.  Dünyalık halin gibi gamsız tasasız yayıl işte mezarına.  Haberin olsun, baştan söyleyeyim; isteyerek gelmedim yanına. Senin koynuna gömülmeyi ben seçmedim ama velakin kader; Senin ölümünün ardından üç ay kadar yaşayacağımı da bilemedim. Bu yüzden çocuklara vasiyet etmek hiç aklıma gelmedi. Deseydim ki, “Ben ölünce beni anneciğimin yanına defnedin” öldün gittin işte, ardın sıra beni yanına sürüklemene ne gerek vardı. Bana dünyada rahat vermediğin gibi ahiret yurdunda da hiç rahat vermedin be adam.

Yaşarken, ucundan azıcık bile koklatmadığın maaşını sen öldükten sonra gönül rahatlığıyla henüz daha yiyememiştim. Cenaze masraflarıydı, kırkındı, melülündü derken henüz senin maaşlarında hiç bir şey yapamamıştım. Ben hayatta kalırsam maaşını çatır çatır yerim diye rahatsız mı oldun değil mi Nuri? Bu sebeple beni kaldırıp buralara kadar getirdin. Senin de ölümün dipsiz karanlık tünelden geçerken mi oldu? Kalp krizinden ölsen bile, ruhunu teslim etmeden önce sende sonunda ışık görünen, zifiri karanlık bir tünelden mi geçtin? Hiç ölmeden yaşayacağımı zanneden ben, ruhumu teslim ederken bile rüya görüyorum sandım. Sanki rüyamda tatile çıkıyordum. Elimde bavul karanlık zifiri bir tünele girmiştim. Beni burada yalnız bıraktığın için sana kızıp duruyordum. Hani ne yalan söyleyeyim biraz da korkmuştum. Daha sonra tünelin sonunda bir ışık gördüm ve orada sen vardın bana, “Gel diyordun bana, gel! Korkma gel!” Ben de elimdeki bavulu yere bırakarak yürüdüm, yürüdükçe sana ve ışığa doğru yaklaşıyordum.  Sonra her yerin ışıldadığı bir yere çıktık. Ağaçlar, kuşlar, denizin ve hatta yerdeki otların bile ışıldadığı gözlerin kamaştığı bir yere geldik. Ellerimden daha önce hiç tutmadığın gibi tuttun ve ormana doğru uçuştuk. Sanırım işte o zaman yeniden doğduk. Öldüğünü anlamadan yeniden doğmak, ölümsüz olmak demek…

 Bıraksaydın da sen hayattayken yanında bulamadığım rahatlığı, sen yokken dünyada bulsaydım. Allah iyiliğini versin Nuri! Beni hiç yaşatmadın, böylesi elimden tutup hiçbir yere götürmedin. Yalnızca bu hayatı kendin yaşadın. İnsanların ayağı henüz kesilmişti başsağlığından. Bundan sonrasında para derdi, koca derdi ve hastalık olmaz, ben de gezip tozarım diyordum, çok bir şey mi istiyordum? Beni kapıdan çıkartmaz, camdan bile baktırmazdın, camlara işaretler koyardın, sen yokken perdeler aralanmış mı diye akşamları kontrol edip dururdun. Dünyalık gözüyle ne anama ne babama doğru düzgün hizmet bile edemedim. Hep istedin ki, senden başka hiçbir şey görmesin bu gözlerim. Şimdi soruyorum bana neden böyle davrandın Nuri?

Hayatta iken beni hep yanında isterdin, ölüp gittin yine değişmedin. Nebahatlara gidecek olsam, telefonla çağırır rahatsız ederdin, Tuğbaya gitsem, beni almak için hemen çıkar yanıma gelirdin. Bırakmazdın ki arkadaşlarımda iki lafın belini kırayım. Sen gittikten sonra ardında ne çok ağladı Tuğba. Bir türlü anlam veremedim onun bu durumuna, kendini yırtıp parçalamalarına. Sanki benim değil onun kocası ölmüştü. Nebahat ile Necla da çok söylenip durdular ardından, Tuğba ile ikinizin dedikodunuzu çok yaptılar. Hatta kimseler duymasın, çapkın yüzünden kalp krizi geçirdiğini söylediler. Tuğba da sözüm ona benim en samimi dostumdu. Ne bileyim, kocamı benden almak için kırk takla attığını, senin onunla yıllarca metres hayatı yaşadığını. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de kardeşime sulanmışsın. Ölüp gittiğinde ardından, “Oh çok şükür öldü o sapık” dediğini duyunca, neye uğradığımı şaşırdım kaldım. Sanki bedenimden toprağın yedi kat altına kök salıyordum, sanki bizim köyün kırk yıllık minaresi gibi orada öylece kıpırtısız kala kalmıştım. Yerin dibine en dibine girmek ve bir daha yeryüzüne çıkmak hiç istememiştim. Bunca haltı yerken ben yalnızca çocukları mı büyüttüm? Kör etmişsin gözlerimi kör... Bedenin çürümeden önce mavi gözlerin önüne aksın emi Nuri! Bana bu böylesi yağlı bir kazık attın ya. Ahiret yurdunda beyaz kefeninin iki ucu bir araya gelmesin. Sana olan haklarım helal olmasın. He ne diyordum, yine unuttum, E! Yaşlılık…

O zaman anladım ki, çok gezmemi çapkınlığın duyulmasın diye istemiyordun, nereden bilecektim tüm bunları cin fikirli Nuri! Çapkınlıklarını duyarız diye istemiyordun gezmemi. Seni kart zampara seni… Seni ergenliği hiç geçmemiş kat horoz seni! Bana yaşattıkların yetmezmiş gibi birde ömür boyu kıskandın beni. Gelmek istemiyorum yanına ama başka da çarem yok. Hadi diyorum sana kaykıl biraz yan tarafa sığamıyorum buraya be adam. Yine bakışlarını çevirdin yüzüme neden bakmıyorsun. Hadi! Hadi! Geldim bir ker yanına, topla kendini biraz da rahat yatayım buraya. Hey! Kime diyorum, duyuyor musun Nuri!

İki dünyada da bir rahat yüzü göstermedin bana. Mart boku gibi yayıldıkça yayılmışsın şimdi de mezarına. O ellerin, bir rahat dursun, çek onları oramdan buramdan. Zamansız çürüteceksin beni. O deniz mavisi gözlerin o güçlü ellerin daha hangi arkadaşlarıma hangi komşularıma değdi be adam? Ne Uzun Ayşe kaldı, ne Fındık Fatma… Ellenmedik ne dostum kalmış ne de arkadaşım be adam. E! Hadi söyletip durma da benim, bayramlık ağzımı açtırma. Şu saatten sonra seni Münkir, Nekir bile kurtaramaz elimden. Sıkı veririm ümüğünü aniden, elimin altındasın artık, bir yere de kaçamazsın. Gözün hep dışardaydı be adam, öldün gittin yine aklın Munzurlu ta, topla elini iman tahtana. Çek Allah’ın zikrini, uzan mezarına. Hiç düşündün mü bir çuval günahla nasıl gideceğim diye cennet yurduna. Gerçi sen onunda bir yolunu bulursun.

Sahi hani nerede sorgu melekleri, Münkir ve Nekir melekleri hiç görünmüyorlar. Yoksa onlar adamı göz koydum. Burada da sana torpil geçecek birilerini buldun demek. Nedense hiç şaşırmadım bu duruma. Onu bunu bırak da ahiretinde bin türlü hali var. Beni burada yalnız bırakıp cennete gidecek olursan huri muri dinlemem kırarım o kemiklerini. Kırık fosiller olarak kalırsın asırlar boyu mezarında. Dünyada yapmadığımı burada yaparım sana. Oramdan buramdan çek elini diyorum sana. Gözlerin çürümemiş fıldır fıldır oynuyor mezarında.

Yüzüme bak dedim sana yüzüme! Bir saattir ne anlatıyorum sana. Kafanı sağ tarafa çevirmiş öylece duruyorsun. Utandın değil mi bu söylediklerimden. Utan! Utan! Dünyada utanmadın hiç yaptıklarından şimdi burada pişman ol da utan. Demek ki utanma duygusu da varmış. Eh! Ne yapalım buna da şükür. Yine de kendi kendime konuşuyor gibi olmak istemem; hiç olmazsa başını çevir de bir yüzüme bak. Sanki hiç duymuyorsun beni. Nuri! Sana söylüyorum Nuri! Ne var orada başını alamıyorsun bu tarafa. Dur kalkıp bakayım, ne haltlar yiyorsun yattığın yerden gene. Allah seni bildiği gibi yapsın emi Nuri. Artık şikâyet edeceğim seni Tanrıya. Yan mezarda yatan Makbule Hatunu bari rahat bırak.




Bu haber 634 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÜLTÜR-SANAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI