Bugun...



Öykü / Gök Musa Gızı Fatma (11)

"Hooyn. Gak ülen gak." Soğuk nedeniyle yatağın içinde yılan gibi kıvrılıp yatan Ali, bedenine dürtülen sopanın etkisiyle uyandı. Gün doğmamış, her tarafı buz kaplamıştı. Hayvanların vücut sıcaklığından yararlanmak için, bir kısmını yattığı yere daha yakın yere koyup, çevrelerini kapatmıştı. "Nooluyo zabah zabah?"

facebook-paylas
Tarih: 24-11-2024 13:56

Öykü / Gök Musa Gızı Fatma (11)

ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ

"Hooyn. Gak ülen gak."

  Soğuk nedeniyle yatağın içinde yılan gibi kıvrılıp yatan Ali, bedenine dürtülen sopanın etkisiyle uyandı. Gün doğmamış, her tarafı buz kaplamıştı. Hayvanların vücut sıcaklığından yararlanmak için, bir kısmını yattığı yere daha yakın yere koyup, çevrelerini kapatmıştı.

"Nooluyo zabah zabah?"

"Gak gak. Yavrım ölüyo. Çabık soykalarını geyin de gel."

  Apar topar giyindi. Eve girdiğinde Şarban battaniyeye sarılmış, bitkin halde donuk gözlerle Ali'ye baktı.

  Gök Musa Ali'ye bağırarak

"Çabuk gatırın, goca semerini vur," dedi.

  Ali korku ve telaşla Fatma'ya yaklaşıp fısıldadı.

"Semer vurmayı bilmiyom ben."

"Gel beniynen."

  Öfkeyle karşılık verilen komuta uymaktan başka çaresi yoktu. Fatma’nın peşine takılıp evin altındaki katırın olduğu yere gittiler. Fatma işaret parmağıyla gösterdi semeri.

"Hu semeri gatırın üsdüne go. Soona golanı altından uzat."

  Söyleneni yaptı. Fatma' nın her işi becermesine şaşırıyor, aynı zamanda utanıyordu.

"Hamıdı da semerin üstüne yan goyup saalamca başka."

  Fatma'nın dediğini yaptı. Hamut semerin üzerinde geniş bir alan oluşturmuştu. Fatma evden getirdiği bir yorganı hamudun üzerine yerleştirdi. Titreyen halsiz Şarban'ı da yorganın arasına yatırdı. Gözünü çocuğundan ayırmıyordu. Soğuktan etkilenmemesi için ellerini ve yüzünü nefesiyle ısıtmaya çalıştı. Katırın bastığı yerde kırılan buz tutmuş su birikintilerinin çatırtısı ve Şarban'ın arası çıkardığı inlemeden başka ses duyulmuyordu. Bozüyük’e vardıklarında güneş iyice çıkmıştı. Güneşin etkisiyle erimeye başlayan buzlardan ortaya çıkan su birikintileri ve çamur karışımı, Gök Musa ve Ali'nin papuçlarından aşıp dizlerine ulaşmıştı. Muğla’ya vardıklarında, utançlarından doktorun karşısına çıkamadılar. Sarban’ı kucağına alan Fatma içeri girdi.

"Babası neden gelmedi," sorusunu duyduğunda nefesi tutuldu Fatma'nın.

"Bırakıp getti bizi," diyebildi.

 Bu durumla çok karşılaştığı için üstelemedi doktor. İğneyi yapıp, Şarban'ın yüzüne gülerek baktı.

"Yarına kadar taş gibi olursun," dedi.

  Ne doktor ne iğne Şarban'ı etkilemedi. Ara sıra inliyordu. Anası kucaklayıp dışarı çıktı. Ardından dedesinin kucağına verdi Şarban'ı. Sonra bir duvarın dibine çöküp, tüm vücudu titreyerek ağlamaya başladı.

  Eve döndüklerinde gece yarısına az kalmıştı. Yolda uyuyan Şarban'ı kucağına alan Fatma, eve gelene kadar bildiği tüm duaları okuyup Allah'a yalvardı. Eve girdiklerinde, ocağa doldurulmuş odunlar gürül gürül yanıyordu. Şarban'ın titremesi geçmişti. Anasının verdiği, içine bal katılmış ılık sütten iki kupa içti. Sabah yola çıktıklarından bu yana hiç birisi ağzına tek lokma koymamıştı. Aç olduklarını Şarban'ın kendine gelmesiyle hatırladılar. Ocak kenarında ısıtılmış bazlama arasına sürülen tereyağı, kuru biber, zeytin ve peynirden oluşan yemeklerini yediler.

"Hu göt döşeeni hooraya ser de yat," dedi Ali'ye Gök Musa.

 Bu teklife hiç tepki göstermedi Fatma. Hemen göt döşeklerini gösterilen yere serdi. Yüklükten aldığı bir yastıkla yorganı aynı yere bıraktı. Soğuk gecenin ayazının yalnızca uğultusu duyuluyordu. Fatma, herkes yattıktan sonra, tüm gece boyunca ocakta yakacağı odunları getirip, eline yakın yere yığdı. Ardından, çocuğunun yanına uzandı.

 Sabah gün doğarken hepsinin burnuna gelen tarhana kokusu ile uyandılar. Hepsi uyurken, tüm gece gözüne uyku girmeyen Fatma, yanan ocakta is kaplamış büyük bir tencerede tarhana pişirmişti. Şarban'ın gözlerini açtığında gülümsemesi evdekilerin hepsini mutlu etmişti. Ali, sürekli cebinde taşıdığı şekerlerden ikisini Şarban'a doğru attı. Şekerin birini ağzına attı hemen.

"Ohhoo. Bakıyomda dedeye yüz vermez oluksun sen. Endeenden daha datlısı var bende. Ge bakiyim bura dedeen gucaana."

 Gülümsemeye devam edip yorganın içinden çıktı Şarban. Emekleyerek dedesinin yanına gidip dizinin üstüne başını koydu. Dedesi üşümesin diye küçük ayaklarını ocağa doğru uzattı. Ardında bir avuç şeker verdi. Fatma, ılık su ile ıslattığı peşkirle Şarban'ın elini yüzünü iyice sildi.

"Dınnaklarına gurban olduum yavrım saaban hayır olsun."

 Şarban gülerek

"Senin de ana," dedi. Tüm evi kahkalar doldurdu. Gök Musa önüne bırakılan büyük bakır tabaktaki tarhanıyla, hem kendini hem torununu doyurdu. Ali'nin de doyduğunu görünce eliyle işaret etti.

"Mallara bi bak gel. Otları galmadıysa acık ot at. Buz dutmadıısa boklarını da süpürüve."

  Söylenenleri, anladım der gibi kafasını salladı Ali. Aslında yapılacak tüm işleri biliyordu. Dışarı çıktı. Kulakları kesen bir soğuk vardı. Eldiven ve çorapları ören Fatma'nın anasına dua etti. Birde yün dolak örseydi çok iyi olacaktı kulakları için. Ağıla geçtiğinde, hayvanların önündeki otların tamamen bittiğini gördü. Hepsinin önüne bolca ot attı. Donmamış bokların hepsini süpürdü. Yattığı divanın altına baktı. Hiç şarabı kalmamıştı. Divanın iki tarafına yüksek şekilde yığılmış otlar ile divanın üzerine uzun dalları yerleştirdi. Dalların üzerine otları yığıp, yattığı yere tek giriş bıraktı. Yattığında o girişi de kapatırsa fazla üşümeyeceğini biliyordu. Yine de en iyisi evin içinde yatmaktı. Eve döndüğünde, yanan ocağın kenarında Fatma ve çocuğu uyuyordu. Tüm gece boyunca uyumayan Fatma'nın vücudu pes etmiş, açılan kapının gıcırtısını bile duymamıştı. Gök Musa oturması için yer gösterdi Ali'ye. Ardından, elindeki kahveyi gösterip, Ali'ye de yapmasını istedi karısından. Ali şaşırdı bu ikram için. Meyistan'a geldiğinden bu yana hiç kahve içmemişti. Bu sırada Fatma uyandı. Telaşla kalktı yatağından. Yabancı bir erkeğin olduğu yerde yatmak çok ayıptı.

"Mallara bakıyım ben," diyerek dışarı çıkmak istedi.

"Otu gızım çocuunun yanına. Ali hepisine baktı. Sen de gayfa yapda iç."

Şaşırdı babasının bu teklifine Fatma. Ses çıkarmadan dışarı çıkıp, ocağa odun getirdi. Tekrar dışarı çıkmak istediğinde babası karşı çıktı.

"Getme sen Ali getirir. Han oldu malları gütmeye getmiyo. Heç olmazsa acık odun kesip getirsin."

  Telaşla yerinden kalktı Ali.

"Sen iste Musa amca. Odunu yığarım bura."

  Dediği gibi de yaptı. Kesilmiş odunları ocağın yanına yığdı. Bir o kadar da odun kesti dışardaki ayazda. İşler bittikten sonra izin isteyip, katırla Bozüyük'e indi. Gün batımına doğru Kapubağ üzerinden Meyistan'a döndü. Şarapçı Yaşar'a uğramayı unutmadı. Eve geldiğinde katırı bağlayıp ağılda hazırladığı yatacak yerine geçip şarabını içmeye başladı.

  Fatma, Ali'nin ne yaptığını çok iyi biliyordu.

"Daylının sapını içesice," diye mırıldanıp, Şarban'ı iyice kucağına çekerek uykuya daldı.




Bu haber 2731 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÜLTÜR-SANAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI