Tweet |
MERAL BÜLTEN / ÖYKÜ
Bilmiyorum bu kaçıncı evdi. Taşınmaktan bıkmıştım. Kutuları açmak bile istemiyordum artık. Nasıl olsa birkaç aya kalmaz buradan da kovuluruz.
Hayriye teyzenin söyledikleri halâ kulaklarımda:
-Tamam seni severim. İyi kadınsın. Ama ben de dul kadınım. Aldığım maaş belli. Beni anla. Başka bir ev bul, çık evimden. Maaşı alınca verecem dedin üç ay oldu hâlâ kirayı vermedin.
Yine iyi dayandı Hayriye teyze, sağolsun. Zar zor burayı bulabildim. Gece yarısı arkadaşın eşi kamyoneti ile getiriverdi. Yoksa nasıl taşınırdık.
Kutuları açmaya başlasam iyi olur.
-Sevda bana yardım et kızım, nerdesin?
-Geliyorum anne.
Küçük kızla oğlanı köye annemlerin yanına yolladım. Çocuklar için de benim için de iyi oldu.
-Çay yapmıştım anne, içip öyle başlayalım.
-İyi olur.
-Biliyorum sende bıktın ama ne yapayım kızım bu adam böyle.
-Adam diyorsun. Adam olsa böyle yapar mı? Benim güzeller güzeli karım var. Üç tane de çocuğum var. Ne yerler, ne içerler diye düşünmez mi? Aylardır ortalıklar da yok adam dediğin şahıs.
-Sus kızım öyle söyleme. Yine de o senin baban.
-Aman anne... Boşan diyoruz onu da yapmıyorsun.
.......
-Neden boşanmıyorsun anne?
-Bilmiyorum.
-Hadi itiraf et.
-Neyi itiraf edeyim?
-Herşeye rağmen onu seviyorsun. Öyle değil mi?
.......
-Fatma teyzeyle telefonda konuşurken duydum.
-Neyi duydun?
-Kumarbazın teki, eve bir kuruş katkısı yok, canı isteyince geliyor, istemeyince gidiyor. Neden bu adamdan boşanmıyorsun Ayşeciğim, dedi.
Sen de:
-Onu hala seviyorum, dedin.
-Evet seviyorum babanı. Yüreğime söz geçiremiyorum. Ne yaparsa yapsın ona kıyamıyorum.
-O sana kıyıyor ama anne.
.....
-Neyse açalım şu kutuları.
-Ben açarım kutuları. Sen istersen biraz dinlen. Yorgun gözüküyorsun.
-Çok iyi olur. Şu kanepeye uzanayım biraz.
Kanepeye uzanırken gözyaşlarıma hakim olamadım. Bir taraftan ağlıyor, bir taraftan da dua ediyordum.
-Allahım ne olur bana yardım et. Artık dayanacak gücüm kalmadı.
Gözlerimi kapattım. Uyuya kalmışım.
Beyaz sakallı nur yüzlü bir dede bana doğru yaklaştı. Elindeki de ne? Kase galiba. Evet evet kase. İçindeki de kına. Yumuşak bir ses tonuyla:
-Uzat bakayım kızım kolunu bana, dedi.
Kolumu uzattım.
Elindeki kaseden biraz kına alıp koluma sürdü.
-Bu kına kolundan çıkınca sevdiğin adam sana geri dönecek, herşey eskisi gibi olacak. Artık üzülme.
-Anne kutular bitti.
Gözlerimi açtım. Sevda yanımda. Aaa... rüyaymış. Gerçek gibiydi sanki. Rüyanın tesirinden kurtulmaya çalışırken gözlerim kolumdaki kınaya takıldı. Şok olmuştum. Evet kolumdaki gerçek kınaydı. Etrafıma baktım kimsecikler yok.
-Kaç saattir uyuyorsun. Ben de uyarmadım.
Kolumdaki kınayı Sevda'ya gösterirken gördüğüm rüyayı anlattım. O da çok şaşırdı.
-Bakalım dedenin söyledikleri çıkacak mı? diye güldü.
Evi yerleştirdik. Komşulara hemen alışıverdim. Kocamı soranlara da onun çalışmak için şehir dışında olduğunu, işi bitince geleceğini söylüyordum. Rüyanın gerçek olacağına o kadar inanmıştım ki. Gece gündüz koluma bakıyor kınanın renginin azaldığını gördükçe heyecanlanıyordum.
Aradan birkaç hafta geçmişti. Sabah erken saatlerde kapının zili çaldı. Gözlerimi ovuşturarak kapının deliğinden baktım. Aman Allah'ım kocam İbrahim. Hemen kolumdaki kınaya baktım. Evet kına yok olmuştu. Kapıyı açtım. Onu o kadar özlemiştim ki boynuna sarılmamak için kendimi zor tuttum. Zayıflamış elmacık kemikleri ortaya çıkmıştı. O eski yakışıklı İbrahim' den eser kalmamıştı. Konuşmakta güçlük çekiyordu.
-Ayşe... aşkım... beni...
Gözyaşları elmacık kemiklerinden süzülmeye başladı.
Beni... affe... affedebilecek misin?
Daha fazla kendimi tutamadım. Boynuna sarıldım.
-Evet aşkım seni affettim.
O günden sonra her şey eskisi gibi oldu.