Bugun...



Bir Soğuk Demirci Ustasının Gözünden Datça'da İnşaat İşleri (1): Benin adım, “Aslanım Şükrü Güner!”

Adı, Şükrü Güner. “Bana 'Aslanım Şükrü Güner' derler, beni öyle tanırlar” diyor. İnşaatlarda iş yapan, bir soğuk demirci ustası. İnşaat Mühendisleri Odası Datça Temsilcileri ile yaptığım söyleşi gibi bir inşaat işçisinin gözüyle de Datça'daki inşaat sektörüne ilişkin bazı konuları haberleştirmek istiyordum;

facebook-paylas
Güncelleme: 11-04-2025 20:23:36 Tarih: 11-04-2025 20:17

Bir Soğuk Demirci Ustasının Gözünden Datça'da İnşaat İşleri (1): Benin adım, “Aslanım Şükrü Güner!”

MEHMET ERDAL

Adı, Şükrü Güner. “Bana 'Aslanım Şükrü Güner' derler, beni öyle tanırlar” diyor. İnşaatlarda iş yapan, bir soğuk demirci ustası. İnşaat Mühendisleri Odası Datça Temsilcileri ile yaptığım söyleşi gibi bir inşaat işçisinin gözüyle de Datça'daki inşaat sektörüne ilişkin bazı konuları haberleştirmek istiyordum; bir sohbet sırasında teklif ettim, kabul etti. Kentpark'taki Taşlık Kafe'de oturup, birkaç bölüm sürecek olan bu söyleşiye başladık. “Bir defada her şeyi konuşamayız.” dedi. Haklı. Datça'daki işçi kesiminin, özellikle de inşaat sektöründe çalışanların durumunun ve onların gözünden Datça'nın nasıl görüldüğünün bir oturuşta konuşulup bitirilmesi hiç olası değil. “Hele bir başlayalım; gerisine bakarız.” noktasında ortaklaşıyoruz. Bugünden itibaren okuyacağınız bu söyleşilerin ilk iki bölümü için, 10.04.2025 günü Kentpark Taşlık Kafe'de buluştuk, sohbete başladık.

VER ELİNİ, DATÇA

Datça'ya, 1982 yılında çalışmak amacıyla gelmiş. Kayseri'nin Melikgazi ilçesindenmiş. “Kayserinin yerlisiyim.” diyor.

Aldın sırtına çantayı, düştün yola, yol buraya mı getirdi seni?

“Babamın arkadaşı vardı, Kayseri'de beraber çalıştıkları. 'Datça'da iş aldık' dediler.” Babasının arkadaşının, rahmetli Halit Bayar olduğunu söylüyor. “O geldi babama, bir kış günüydü, dedi ki 'Mehmet abi, bana bir demirci lazım.' Babam dedi ki 'Ayarlarız. Sıkıntı yok.' Ben, hemen atladım. Kış zamanı. Her yer kar. İş yok, güç yok. 'Ben giderim' dedim. Halit abi, 'Sen gidersen, ne güzel bir şey olur. Yanına bir kişi daha al' dedi.” Halit Bayar'ın kim olduğunu merak ediyorum. Datça'da şu an emlakçılık yapan Müderris Bayar'ın babası olduğunu söylüyor. Müderris Bayar'ın oğlu Halit Berk Bayar, 2019-2024 yılları arası Datça Belediye Meclisi AKP üyesi idi.

“Halit abi, beni de çok seviyordu zaten, beraber çalışmışlığımız vardı. Marmaris ile Datça arasında bir tatil köyünün işlerini almış...” Bu tatil köyü, Emecik Karaincir'deki ÖZ-İL Tatil Köyü imiş. İnşaatı, Hasan Özdemir yapıyormuş. “Kış günü, bizde para mara yok. Yol parası olarak, biraz para verdi. Ben, bir kişi daha buldum. ” Binmişler otobüse, çıkmışlar yola. “Bize, 'Marmaris ile Datça arasında' dedi ya, ben hep panik durumundaydım; 'Acaba, ileri mi gidiyoruz? Geçtik mi' diyerekten. İlk defa geliyorum ya bu taraflara, ikide bir muavine soruyoruz. 'Aslanım, çatlamadın ya? Biraz sonra, ben senin yatağını döşeğini atarım' dedi.” Geldiği aracın, şimdiki zamandan bir önceki dönemde Datça-Marmaris arasında çalışan yarım otobüslerden olduğunu söylüyor.

GELİŞ, O GELİŞ

“Geliş, o geliş işte. Karaincir'e geldik. Orada bizi çok iyi karşıladılar, sağ olsunlar. Geldikten sonra, 17 gün hiç çalışamadık; 17 gün, sürekli yağmur yağdı.” Şimdilerde, Datça'da hiç öyle yağan yağmur olmadığını söylüyorum. “Bu yıl biraz oldu” diyor. “İşlere başladık. İşimizi çok sevdiler. İkimiz de demirciyiz ama sorumlu benim. O zamanlar, rahmetli belediye başkanımız Erol Karakullukçu (1999-2009 yılları arasında CHP'li Datça Belediye Başkanı) ile Derviş Aslan ortak yapıyorlardı, bu işleri.” Kafam karışıyor.

İşin Halit Bayar ile ne alakası var?

Kayseri'nin Sarız ilçesinden olan Derviş Aslan'ın babası ile Halit Bayar'ın arkadaş olduklarını, kendilerini, asıl olarak Derviş Aslan'ın işe bağladığını söylüyor. İnşaatta çalışacak ekibi Kayseri'den toplamaya çalışıyorlarmış. Sonunda netleştiriyoruz: ÖZ-İL Tatil Köyü'nü yaptıran Hasan Özdemir, Müteahhidi Derviş Aslan ile Erol Karakullukçu, taşeron Halit Bayar.

O kış, Datça'ya ayak bastığı aralık ayından inşaat sezonu bitip yaz sezonu başlayıncaya kadar, orada çalışıyorlar. Nerede yatıp kalktıklarını öğrenmek istiyorum. “Orada, yapılmış yerler vardı; sahiplerine teslim edilmemiş. O evlerde kalıyorduk. Datça'ya gelmeden önce Datça'yı haritada arayan insanlardık. Patron nereyi gösterirse orada kalmak durumundaydık.” İnşaat sezonu bitip Kayseri'ye dönme vakti geliyor. “Hasan Özdemir benim çalışmama dikkat etmiş, çaktırmadan; 'Ya' demiş, 'Bu çocuk, ne kadar güzel çalışan bir çocuk.' Eskiden yanlış yapılan ve yıkılan binalar varmış Karaincir'de. Hasan Özdemir çağırdı beni, bir de eski Fen İşleri Müdürü Timur Çiçek abimiz vardı, şantiye şefi, önce buradaydı, sonra Muğla Belediyesi Fen İşleri Müdürü oldu; o dedi ki, 'Bak aslanım. Sen çok dürüst bir çocuğa benziyorsun. Çalışkansın. Sen gitme, burada kal.' 'Abi, burada ne yapabilirim?' dedim. 'Yıkılan birkaç binamız var, sana bir proje verelim. Sezonda, onlara çalış' dedi. Öylece, kaldım. Yaz sezonunu öyle geçirdim.” Yaz sezonunda nasıl çalıştığını, çevreden, tatil için gelenlerden şikayet olup olmadığını soruyorum. Yaptıkları iş için bir saha tahsis edilmiş. Orada çalıştıkları için gürültü olmuyor, haliyle de şikayet olmuyormuş. Kimse karışmıyormuş. “Hatta, ben güzel türküler söylüyordum. Sesim de güzeldi, kızlar plaja gitmiyor, beni dinliyorlardı.” diyor.

ÖZBEL

O yaz çalışırken, Emecik köyünden güzel dostluklar edinmiş. “İsa baba vardı, giderdik tarlasına. Uzun yıllar önce rahmetli oldu. Kalış, o kalış. Bir sene sonra, bir kış daha çalıştık. Hasan (Özdemir) abi dedi ki 'Biz' dedi, 'Datça'nın içerisinde bir tatil sitesine başlayacağız. Sen Kayseri'ye gitmeyeceksin. Ev istiyorsan, ev. Ne istiyorsan, verelim.' dedi. Ondan sonra, güzel insanlarla çalışmaya devam ettik.”

Hasan Özdemir'in “Datça merkezde” diyerek kast ettiği yer Özbel miydi?

“Evet. Çelik kalıpla yapıldı onlar. Tünel kalıp, raylı sistem...

İnşaat sektörünün içinde olmadığımdan, söylenenleri tam olarak anlayamıyorum. Anlamak için soruyorum.

O binalarda duvar olmadığı söyleniyor.

“Duvar olmaz mı? Brüt beton olduğu için öyle söyleniyordur. İlk yapılan adalar, sahile yakın olan kısımlar, hep Muğla Çakılı ile yapıldı. Sarı bir çakıl; dübel ile bile delemiyorsun onu.”

O binalarda kullanılan harcı karmak için harç karma makinası kullanıldı mı?

Hazır beton yoktu ama harcı karmak için makine vardı. Sonra, yapılan binalar için çok talep olmuş ya da çok söz verilmiş, yerine getirilmemiş. İş hızlansın diye, ytonga döndüler, işi yetiştirmek için.” Sonrasında da ytongun çok pahalı gelmiş olması nedeniyle tuğlaya dönülmüş olabileceğini söylüyor. “Sonra yapılan binalar, ilk yapılan binalar kadar sağlam değildi.”

O bölgede yapılan binalarda, deniz kumu kullanıldı mı?

“Sanmıyorum. Deniz kumu, sadece sıvalarda kullanılmış olabilir.”

İZDİVAÇ YAPMAK İSTEDİM

Özbel'e 1983 yılında başlanmış, 1987 yılında bitirilmiş. “Ben izdivaç yapmak istedim.” İzdivaç yapmak istediğinde, 27 yaşındaymış. Bu 5 yıl içerisinde Kayseri'ye gidip gitmediğini soruyorum. Gidip geliyormuş. “Hasan abi bana dedi ki 'Tamam, oğlum. Sana ne kadar para lazım?' Takriben 750 TL. civarında bir para alacağım vardı, sanırım.”

Hasan Özdemir ile iş ilişkin nasıldı?

Metre hesabı, götürü çalışıyordum. Ben hep böyle çalıştım, hala da götürü çalışırım.” diyor ve kaldığı yerden anlatmaya devam ediyor: “Ondan sonra, 'Ne kadar lazım sana?' dedi. 'Abi, benim senden 750 TL. alacağım var. Bana 1500 TL. lazım' dedim, o zamanın parasıyla. 'Tamam, Ankara Meşrutiyet Caddesinde yazıhanemiz var. Oraya var. Ne kadar gerekiyorsa, söyle. Al. Yalnız bir şartım var: 10 gün kalacaksın. Sonra buradasın. Balayına geliyormuş gibi geleceksin. Sana bir daire veriyorum.' dedi. Öyle oldu işte. Ondan sonra, uzun yıllar beraber çalıştık.”

Eşi, Yozgat'ın Çayıralan ilçesinin Elçi köyündenmiş. Onun memleketine, Datça-Marmaris arası kadar yakın bir yermiş. Bu noktada, daha önceki bir sohbetimizde de kısmen anlattığı tanışma öyküsüne atıfta bulunuyor.

DATÇA'YA YERLEŞTİK

Eşi ile Datça'ya geldikten sonra Özbel'de, Datça'ya ilk geldiğinde olduğu gibi yapılan ama sahiplerine teslim edilmeyen evlerde kalmaya başlıyorlar. “Kedinin yavrusunu taşıdığı gibi, kaldığımız ev satıldıkça yan tarafa geçiyorduk.” diyor. Özbel evlerinin yazlıkçılara yapılmış olması nedeniyle kutu gibi küçücük olduğunu söylüyorum. “İki kişiyiz bizde, ne olacak ki?” diyor. Kızı Özlem, 1988 yılında doğmuş. “Ondan sonra, güzel bir hayatımız oldu.”

Sonrasında, daimi olarak Hasan Özdemir'le mi çalıştın?

“Hasan Özdemir'in bir sistemi vardı: Döner sermaye gibi, market filan şirkete aitti. Bizim başka bir yerde iş yapmamızı istemiyordu.”

Bu sözünü ettiğin market, şimdilerde Özbel Migros olarak faaliyet yürüten, ben Datça'ya ilk geldiğim yıllarda Lindos Market olarak çalışan, Erol Karakullukçu'ya ya da kardeşine ait olduğu söylenen market miydi?

O değilmiş. Daha aşağıda, sahile yakın bir yerdeymiş, sözünü ettiği market.

“Sonra, Hasan Özdemir'in işleri bitti. Hasan Özdemir, tekne ticaretine geçti; 5-6 tane teknesi vardı. Yaz sezonunda, Şaban Işık'ın elemana ihtiyacı varmış, onunla tanıştık.”

Şaban Işık, Sivaslı, bizim evin üst dubleks bölümünü yaptı. Bildiğim, Datça'da 4 kardeşler, 4'ü de inşaat işleriyle uğraşıyorlar. Binanın alt iki katını Necati Sağır yaptıktan sonra boya işlerini yapan komşumuz boyacı Kayserili Salih Taşdelen aracılığıyla binanın dubleks bölümünü yapma işini ona vermiştik. Şaban Işık'ın ve kardeşlerinin Datça'ya işçi olarak geldiklerine, sonrasında Şaban beyin işçilikten müteahhitliğe terfi ettiğine ve Işık İnşaatı kurduğuna, kardeşi Bayram Işık'ın da önce su tesisatçılığı yaptığına, bilahare inşaat yapma işlerine yöneldiğine dair duyum ve tanıklıklarımı aktarıyorum. Doğruluyor. Şaban Işık ile 11 yıl gibi uzun bir zaman çalışmış.

ÇOK SAYIDA ELEMAN YETİŞTİRDİM

Şaban Işık ile çalışırken, aynı zamanda BYB (Mimarlık Mühendislik İnşaat Ltd. Şti.) ile de çalışıyormuş.

BYB ne?

Yıldız sancaktar-Bülent Sancaktar şirket grubunun kısa adı. Onlarla çalışırken, sigortalarım günü gününe hep yatırıldı. Şimdilerde, BYB'nin Kargı Koyuna giderken, Meterolojinin paralelinde Aşina Oteli var. O zamanlar, benden başka zaten çok az demirci elemanı vardı Datça'da. Şimdilerde çalışanların %80'i benim yetiştirdiğim elemanlardır.”

O konuştukça, ona duyduğum saygı artıyor.

Sen buraya usta olarak geldin. Soğuk demirci ustasısın. Peki, işçiler nereden geliyordu o dönemde Datça'ya? Senin gibi Datça dışından mı? Buranın yerlileri herhalde işçilik yapmıyordu, bugün olduğu gibi?

“Tabii, tabii. Bizim mesela, tanıdığımız insanlar vardı, Kayserili falan, işler arttıkça kadroyu güçlendiriyorlardı.”

Memleketinizden, yani geldiğiniz yerlerden tanıdığınız kişilerden işçi istiyordunuz? Onlar geliyor, çalışıyor ve yaz sezonu başlayınca memleketlerine gidiyorlardı?

“Yaz sezonunda gidiyorlardı, kışın iş olmadığından koşa koşa da geliyorlardı.”

Peki, onların içerisinde senin gibi Datça'da kalmaya karar verenler var mıydı? Şaban Işık ve kardeşlerini biliyorum, işçi olarak gelmişler Datça'ya ve şimdi hepsi buradalar. Bunlar gibi?

“Benim dönemimde gelenlerden kimse kalmadı.”

Hepsi gitti mi? Datça'yı sevmediler mi? Eğer öyleyse, bugünden geriye bakıldığında, onlar için büyük hata.

“Aileleri orada. Evlenince çocukları oluyor. Dönmek zorundalar.”

AMERİKALI'NIN ÇİFTLİĞİ

“Sonra, Amerikalının Çiftliği'ne başladık.”

Sen işe başladığında sahibi şimdiki sahibi miydi yoksa ilk sahibi mi?

Amerikalı. Alman asıllı Amerikalı Rosenberg adında birisiydi. Çiftliği kuran kişi.”

Çiftlikteki işin ne idi?

“Çiftlikteki inşaatların demir işlerini yapıyordum. Çiftlikteki işleri BYB ile yapıyorduk. İnşaatı BYB yapıyordu, BYB inşaatın demir işlerini bana yaptırıyordu. Patronumuzda Marlboro Hüseyin idi. Arsaları satın alan Sadık Uslu idi.”

İyice şaşırıyorum.

Hangi arsaları? Çiftliğin arsalarını mı?

“Tabii”

Yani, Amerikalı adına arsaları satın alan Sadık Uslu, şu anki Uslu Otel'in sahibi? İnşaatı yaptırtan Marlboro Hüseyin, Amerikalı adına hareket eden patron? Amerikalıyı temsil ediyor. Müteahhit de Bülent Sancaktar? Siz de işçi, gariban işçiler oluyorsunuz?”

“Evet. “

Anladım. Bu durum, yani senin Amerikalının çiftliğinde çalışman kaç yıl sürdü?

“6 yıl filan sürdü. Orada inşaat yasağı yoktu. Orası, yerleşim yerinin dışarısında olan çok geniş bir yerdi. Orasını, sonradan Süha Mermerci aldı, Derin (Mermerci) ablaya hediye etti. Onlar, aynı zamanda Perili Köşkü de çalıştırıyorlardı.”

Perili Köşk Süha Mermerci'nin miydi? Orasının, mimari anlamda ödül alan bir otel olduğunu duymuştum.

“Evet.”

Amerikalı neden sattı çiftliği?

“Bildiğim şu: Aslında çiftlik paravanmış, asıl amaçları tarihi eser kaçırmakmış.”

Yakalanma olayı olmuş.

Amerikalı, çiftliğini doğrudan Süha Mermerci'ye mi sattı?

“Evet. O zamanın değerinde 5,5 milyon TL.' ye sattı.”

Bu paranın “iyi para.” olduğunu düşünüyordum, değilmiş. “Neler harcadı, neler?” diyor.

O zaman, “bedava vermiş” diyelim; senin söyleminden o anlaşılıyor. Anlaşılan, birileri ona “Sat. Kaç. Kurtul” dedi?

“Aynen. Sonra piyasaya açıldık. Her yerde iş yapmaya başladık...”

(Devam edecek)




Bu haber 3131 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SÖYLEŞİ Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI