Bugun...



12 Eylül Askeri Darbe Yönetimi, 44. Yılında Milas'ta Protesto Edildi

12 Eylül faşist darbesi, darbenin 44. Yılında Milas'ta protesto edildi. Milas 78'liler tarafından Milas ÜÇ FİDAN parkında forum şeklinde gerçekleşen etkinliğe; Milas'taki partiler, sendika ve sivil inisiyatifler katılım sağladı.

facebook-paylas
Güncelleme: 14-09-2024 14:38:28 Tarih: 13-09-2024 16:40

12 Eylül Askeri Darbe Yönetimi, 44. Yılında Milas'ta Protesto Edildi

*haberveinsan

Etkinliğin sunumları Fikret Çoban tarafından yapılırken; Milas 78'liler adına Nevzat Çağlar Tüfekçi, Sol Parti adına Hüseyin Yorulmaz, TİP adına Zekai Türkmenoğlu, DEM Parti adına Sedat Polat, Yeşil Sol Parti adına Mamo Polat, Eğitimsen Adına Hüdaverdi Günay, Milas Yurttaş İnisiyatifi adına da Yusuf Ziya Kesken birer konuşma yaptı. SYKP ve EMEP katılımcılar arasında yer aldı.

Toplantıya CHP ilçe Başkanı Tüze Çetinkaya mazereti nedeniyle katılamazken, bazı parti üyelerinin toplantıda olduğu gözlendi. Belediye başkan yardımcısı Ali Özgür ile belediye meclis üyesi Ümit Özbek toplantıya katılanlar arasındaydı.Toplantıda demokratik bir ortam yaratıldı, konuşmak isteyen herkese söz verildi. Her siyasi kimlik ve sivil inisiyatif, sendika temsilcileri 12 Eylül darbesiyle ilgili değerlendirmeler yaptı ve bugünkü tek adam rejiminin, 12 Eylül darbe anlayışının bir devamı olduğunu sözbirliği etmişçesine dile getirdiler.

EVREN’İN BAŞMİMARI OLDUĞU DARBENİN GERİDE BIRAKTIĞI TABLO ŞÖYLE:

* Gözaltına alınanlar: 650.000, Fişlenenler: 1.683.000, Açılan dava sayısı: 210.000, Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230.000, Sivil mahkemelerde açılan davalar (1980-88 yıllar arası): 9,508 

Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14.000, Pasaport verilmeyenler: 388.000, Faaliyetten men edilen dernek: 23.700, Toplam 644 cezaevindeki hükümlü ve tutuklu : 52.000

Açlık grevinde ölenler: 14, İşkence sonucu öldürülenler: 171, Bölge dışına sürülenler: 7.233, Görevlerine son verilenler: 4.891

1402 sayılı Sıkıyönetim yasasına göre hakkında işlem yapılan memur, öğretmen, öğretim üyesi vd.: 18.525

 * Cezaevlerindeki gazeteciler: 31, Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı toplam ceza: 3.315 yıl, Gazetelerin yayın yapamadığı gün sayısı: 300, Yakılarak yok edilen gazete- dergi- kitap: 39 ton, Yok edilmek üzere depolarda bekleyen yayın: 40 ton

Basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa sayısı: 151, Yasaklanan yayın sayısı: 927, film sayısı: 927

Haklarında idam cezası istenenler: 7.000, Ölüm cezası verilenler: 517, Askeri Yargıtay'ın onayladığı idam cezası: 124, İnfaz edilen idam cezası: 50.

KONUŞMALAR

NEVZAT ÇAĞLAR TÜFEKÇİ (MİLAS 78’LİLER):

12 Eylül 1980 darbesi; devrimci gençliğin üzerinden bir silindir gibi geçen; gencecik insanları hayattan koparan, sakat bırakan, onlara çeşitli travmalar yaşatan, onların geleceklerini çalan faşist bir darbedir. 12 Eylül askeri darbesi; ülkeyi Amerikan emperyalizmine teslim eden, 12 Eylül sonrasında muhafazakâr, İslamcı görüş ve hareketlerin, tarikatların gelişmesinin ortamını yaratan, önlerini açan gerici bir darbedir.

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 44 yıl geçti ancak 12 Eylül darbe rejimi temel unsurlarıyla varlığını sürdürüyor… Nasıl mı? 12 Eylül Anayasasını dahi, fiilen tanımaz bir siyasi tutumla sürüyor. Siyasi Partiler, Seçim barajı, YÖK, RTÜK ve sendikalar yasasıyla sürüyor… 12 Eylül yönetiminin "yasal" temellerini oluşturan 1980-83 açık darbe döneminde yapılan 600’ün üstünde yasayla ve o tarihten bu yana çıkarılan yeni baskı yasalarıyla sürüyor…

Siyasal İslam'ın önü, 1980'lerin başında ABD tarafından açıldı ve Darbeciler, Türkiye'yi ABD'nin "Yeşil Kuşak" politikasına eklemlediler. “Türk-İslam Sentezi" ismi verilen, özünde milliyetçi ve İslamcı olan bu ideolojiyi, bütün topluma dayattılar. 1974-80'li yıllarda “komünizme karşı, devleti koruma ve kollama” demagojisi adı altında, ülkedeki sol muhalefet ve düşünce yok edilmeye çalışıldı. Gelinen noktada ise çatışma ortamı, toplumsal ayrıştırma, yoksullukla terbiye etme, kaygı ve korku iklimi yaratılarak; tek adam rejimi sürdürülmek isteniyor. Vesayetlere karşı çıkarak iktidar oldular ama bugün kendileri tek başına vesayet sistemi oldular.

Darbeyle temelleri atılan: ekonomide neoliberal, toplumsal yaşamda muhafazakâr, siyasette otoriter yönetim anlayışı; bugün geldiğimiz noktada, tek adam rejimi altında kurumsal ve anayasal bir nitelik kazanmış, ete kemiğe bürünmüştür. 12 Eylül rejimiyle birleşen, yasama-yürütme ve yargı bağımsızlığını yok sayan bu "Tekçi rejime”/ “Tek Adam İktidarı”na karşı; demokratik güçler, iktidarın anti demokratik ve hukuk dışı uygulamalarına karşı direniyor, mücadele ediyor… Tek yol; birleşik bir güç yaratarak, çağdaş ve demokratik bir toplumsal düzeni inşa etmek… Deniz bitti, kara göründü. Kurtuluş ve güzel günler yakın.

SEDAT POLAT (DEM PARTİ MİLAS İLÇE EŞBAŞKANI):

12 Eylül Darbesi’nin 44. yılındayız. Bu darbenin yarattığı yıkımın sonuçları halâ hükmünü koruduğu gibi, oluşturduğu kurumlar da varlığını sürdürüyor. Asla unutmayacağımız ve her zaman hatırlatacağımız bu darbenin gaddarlıklarının sadece yüz binlerce gözaltı, işkence, tutuklama, sürgün, idam, faili meçhul, yargısız infaz ve her türlü insanlık dışı muamele olmadığını biliyoruz.

Biliyoruz ki, günümüzdeki demokrasi dışı uygulamaların yarattığı bütün mağduriyetler; Kürt halkının meşru ve demokratik haklarının gaspından dolayı 40 yıldır süren ve 50 bine yakın insanın canını yitirdiği savaş; işçi haklarının gaspı, sendikasızlaştırma ve vahşi sömürü; örgütlenmenin önündeki tüm engeller; düşünce ve ifade özgürlüğünün çiğnenmesinin yarattığı tahribat bu darbenin sadece bazı pratik sonuçlarıdır. Demokrasi, adalet, özgürlük ve eşitlikten yana ne varsa tank paletlerinin altında ezilmesi; kadınların, gençlerin, Alevilerin, farklı etnik kimlikte olanların, farklı cinsel tercihi bulunanların ve bir bütün olarak toplumun kışla disiplini altına alınması bu darbenin ürünüdür.

12 Eylül, sadece bir darbenin adı değil, aynı zamanda, bugünkü otoriter yönetim anlayışının da adıdır. Bugün AKP de, 12 Eylül Anayasası’ndan, yasalarından ve kurumlarından faydalanarak kendi iktidarını sürdürüyor. Demokratik bir Türkiye’nin inşası için, 12 Eylül’ün Anayasası’nın ve onun uzantısı olan kurum ve yasaların tamamının aşılması gerekiyor.

DEM Parti olarak, 12 Eylül Anayasası’nın bütün kurumları ve hukuku ile ortadan kaldırılması, darbeden mağdur olanların zararlarının tazmin edilmesi için mücadelemizi sürdürüyoruz. 44 yıl sonra, bir kez daha, 12 Eylül dönemini yaşatan asker ve sivilleri, o dönemi destekleyenleri, onun parçası olarak işlev görenleri ve o politik zihniyetleri lanetliyoruz. 12 Eylül darbesinin üzerinden 44 yıl geçmesine rağmen, AKP-MHP iktidarı, belediyelerimize hukuksuz şekilde kayyum atamaktadır. Bunu kabul etmiyoruz. Bu bir siyasi ve sivil darbedir. Halk iradesine yapılan bir darbedir. 

HÜSEYİN YORULMAZ (SOL PARTİ MİLAS İLÇE BAŞKANI):

12 Eylül sadece bir hatırat, geçmişte çekilen acılardan ve zulümden ibaret değildir. Bugünün geri kalmış Türkiye’si bu darbenin acı sonucudur. 12 Eylül darbesi, ülke tarihinin en tahrip edici, etkileri en uzun süren ve ülkeyi demokratikleşme ve sosyal haklar yörüngesinden çıkaran bir sermaye darbesidir. Günümüz Türkiye’si 24 Ocak ve 12 Eylüller’in ürünüdür. 12 Eylül, aradan geçen yaklaşık yarım asra rağmen varlığını ve etkisini güçlü bir biçimde sürdürmektedir. Türkiye, 12 Eylül darbesi ile inşa edilen otoriter dinci siyasal rejim ve iktisadi politikanın içinde 44 yıldır debelenmektedir.

12 Eylül, Türkiye tarihi açısından iki milat olma özelliğine sahiptir. Birinci 12 Eylül, 1980 askerî faşist darbesi, ikinci 12 Eylül ise 2010 referandumudur. 12 Eylül 2010 referandumu, Türkiye’de bugünkü parti diktasının oluşturulmasında çok önemli bir basamak olmuş ve tek adam rejimine kapı açmıştır. 

12 Eylül faşist darbesi bugün hala sürüyor. Darbenin üzerinden 44 yıl, siyasal İslam’ın yeni rejim inşasının başlangıcı olan 2010 referandumunun üzerinden ise 14 yıl geçti. Bugün Cuntanın hazırladığı anayasanın bir bölümü değişmiş olsa bile ruhu hâlâ yürürlüktedir ve mevcut anayasa da budur. Dolayısıyla 12 Eylül hukuku da sürmektedir.  12 Eylül 1980’de sistematik işkence vardı. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra ise sistematik işkencenin yerini, sistematik biçimde yasaların ve hukukun yok sayılması aldı. 12 Eylül döneminde çok kötü yasalar vardı, hukuk o zaman da katlediliyordu. Keyfilik hukuk sisteminin temel özelliği oldu. Uydurma adli soruşturmalarla muhalif gazeteciler, siyasiler, feryat eden sivil vatandaşlar bile sabah baskınları ile evlerinden alınmakta ve bazıları aylarca, yıllarca hapiste tutulmaktadır. Can Atalay, Hakan Altınay, Mücella Yapıcı ve Osman Kavala başta olmak üzere çok sayıda hak savunucusu bugün hapiste tutulmaktadır. 12 Eylül’ün 1980 faşist darbesinin sürdüğünün bir başka kanıtı da budur.

Teslim olmak yok, kabullenmek yok, alışmak yok. Devrimcilerin tarihinde direnmek var, karşı koymak var, pes etmemek var, dayanışma var. Omuz omuza direnmeye mücadele etmeye devam edeceğiz.  Birleşe birleşe, direne direne kazanacağız. Bu karanlıktan aydınlık günlere, ancak böyle ulaşabiliriz.

ZEKAİ TÜRKMENOĞLU(TİP MİLAS İLÇE ÖRGÜTÜ):

12 Eylül darbe yönetiminin ilk yaptığı, tüm örgütlenmeleri dağıtmak oldu. Devrimciler ve işçi önderleri hızla gözaltına alındı. Grevler ve direnişler yasaklandı. Demokratik kitle örgütleri dağıtıldı. Sendikalar-grev ve toplu sözleşmesi-Dernekler-Siyasi partiler vd. yasalar değiştirilerek; örgütlenme ve hak arama imkânsız hale getirildi. Devrimci hareketlerin kadroları ve sempatizanlarının büyük bölümü gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi.

Devrimci hareketlerin önder kadrolarının büyük bölümü 12 Mart 1971’de fiziki olarak yok edilirken, 12 Eylül’de cezaevlerine alındı. Cezaevleri tam bir teslim alma ve yıldırma politikalarının merkezi oldu. Diyarbakır zindanları Kürt ulusunu inkâr politikasının merkezi olurken, Kürt devrimcilerin kendi vücutlarıyla yaktıkları direniş ateşi, bir şamar gibi askeri faşist diktatörlüğüm yüzüne indi. Kürt ulusu ayağa kalktı. Ülke genelinde zindanlarda uygulanan teslim alma politikalarına karşı, ciddi direnişler örgütlendi.

12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü, bir yandan Kürt Ulusunun varlığını inkâr ederken, diğer yandan Alevilere karşı, Alevi köylerinde camiler yaparak, din dersini zorunlu hale getirerek; asimile etmeye çalışırken, eğitimi Türk-İslam sentezi ile dinselleştirmeye, bilimsellikten uzaklaştırmaya başladı. Tek dinin mezhebini, tüm ülkeye dayattı.

Bugünün AKP’sinin temelleri o günlerde atıldı. Bu ülkede darbeci varsa, bakması gereken yer, iktidarın ta kendisidir. Bugünkü Türkiye’yi yöneten koalisyon, 12 Eylül darbesinin öz evladıdır. Kenan Evren mezarda ama fikirleri tümüyle iktidarda. Kenan Evren’in hayalini kurdukları, AKP iktidarında gerçek hale geldi. Darbenin üzerinden 44 yıl geçti ama darbeci anlayış, dincileşme, yasaklamalar, işçi haklarının gaspı, özelleştirmeler, muhalifler üzerindeki baskı ve tutuklamalar, AKP iktidarıyla aratarak sürüyor. 12 Eylül kanlı faşist darbesini, onun işkenceci ve yasakçı zihniyetini lanetliyoruz. Anayasa tanımayanlarla, Anayasa yapılmaz!

YUSUF ZİYA KESKEN(MİLAS YURTTAŞ İNİSİYATİFİ):

12 Eylül, sermayenin çıkarlarını korumak için işçi sınıfının kazanımlarına, sendikal örgütlenmelere ve devrimcilere karşı girişilmiş kapsamlı bir saldırıdır. Grevler yasaklanmış, sendikalar kapatılmış, işçi önderleri tutuklanmış, devrimciler işkenceli sorgulardan geçirilmiş, birçoğu sözde operasyonlar ve idamlarla katledilmiş, işçi sınıfının hak arama yolları tıkanmıştır. Bu süreçte uygulanan baskı ve şiddet, sermaye sınıfına geniş bir hareket alanı açarak, neoliberal politikaların temelini atmıştır. 12 Eylül, işçi sınıfının emeğini hiçe sayan ve emekçilerin haklarını gasp eden bir düzenin kurumsallaştırılmasının başlangıcıdır.

12 Eylül askeri darbesiyle birlikte başlayan baskı ve sindirme politikaları halkın genelinde bir apolitikleşme ve toplumsal olaylara karşı duyarsızlık yaratmış durumda. Bu süreçte medya ve eğitim sistemi, toplumu pasifleştirmek, biat kültürüne alıştırmak ve eleştirel düşünceden uzaklaştırılmak için kullanılmıştır. Bugün hala bu duyarsızlık etkisini sürdürmektedir. Bu duyarsızlık ve apolitikleşme, egemen sınıfların baskıcı düzenlerini sürdürmeleri için bir araç olarak kullanılmaktadır.

Unutulmamalıdır ki bugün, doğa katliamlarından etkilenen İkizköylüler için, iktidara mensup ya da değil patronlar tarafından işinden edilen emekçiler için, iş cinayetlerinde hayatlarını kaybedenlerin aileleri için, fikrini söylediğinden dolayı hapsedilenler için, sokakta darbedilen kadın için, gözaltında kaybedilenlerin yakınları için, kaldırımları rahatça kullanamayan engelliler için, Hopa’da sermayenin tetikçileri tarafından öldürülen REŞİT KİBAR’ın dostları için ve ne acıdır ki 8 yaşında katledilen NARİN GÜRAN’ın katillerini ve o katilleri yaratan karanlığı lanetleyen bizler için 12 Eylül halen devam ediyor!

12 Eylül, sadece geçmişin bir kara lekesi değil, bugünkü mücadelemizin de bir parçasıdır. Bugün hâlâ emek sömürüsü, adaletsizlik ve baskılarla karşı karşıyayız. Ancak tarih bize gösteriyor ki işçi sınıfı ve devrimciler her zaman direnmiş, adalet ve eşitlik mücadelesinden asla vazgeçmemiştir. 12 Eylül’ün yarattığı baskıcı ve sermaye yanlısı düzeni yıkmak ancak hep birlikte sürdürülecek örgütlü bir mücadeleyle mümkündür. Halkımızı, baskılara karşı sesini yükseltmeye ve direnişi büyütmek için bir araya gelmeye çağırıyoruz. Sömürüsüz, eşit ve özgür bir dünya için mücadelemizi sürdüreceğiz!

HÜDAVERDİ GÜNAY (EĞİTİM-SEN MİLAS TEMSİLCİLİĞİ):

8 yaşındaki Narin Güran'ın cansız bedeni, 19 günün ardından kendisinin doğduğu köyün deresinde bulundu. Çocukların korunması için etkin bir mekanizma işletmeyen devlet Narin’in öldürülmesin de sorumludur.

Günlerdir kamuoyu baskısıyla gündemden düşmeyen Narin'in başına ne geldiği tüm açıklığıyla ortaya çıkarılmalıdır. 19 gündür basın yasaklarıyla, soru işaretlerini yanıtsız bırakan tutumuyla " çok yaklaştık, her şeyi yapıyoruz" aldatmacasıyla üzerine gizlilik örtüsü örtenlerin de benzer olayların yaşanmasının önüne açtığı açıktır.

Narin'in ölümü bir kez daha gösterdi ki çocukların takibini devlet tarafından yapılmaması, çocukların tüm bakımının, gelişiminin sorumluluğunu ailelerin inisiyatifine bırakılması, çocuk koruma sisteminin etkin işletilmemesi, İstanbul sözleşmesi den bir gecede çıkılması, çocuk istismarı davalarında cezasızlık politikaları, çocukları cinsel istismardan koruyan Lanzarotti sözleşmesinin hedefe konması...

Tüm bunlar failleri cesaretlendiriyor. Çocuklar için yaşamın her alanını daha güvencesiz hale getiriyor. Bizler, Milas Eğitim Sen olarak, Narinler’in öldürülmemesi için çocukları koruyacak mekanizmaların oluşturulmasını, etkin bir şekilde işletilmesini talep ediyoruz. Çocuklarımızın güvenli büyüyebileceği bir yaşam için mücadeleye sürdüreceğiz. Narin'in öldürülmesi de tüm sorumluların ortaya çıkartılması, cezalandırılması için sürecin takipçisi olacağız.

MAMO POLAT (YEŞİL SOL PARTİ MUĞLA İL BAŞKANI): 

12 Eylül 1908 öncesinde siyasal gelişmenin yanında aynı zamanda sendikal anlamda da gelişmeler vardı. İşverenler bu gelişmeden rahatsız oldular. 24 Ocak diye bilinen ekonomik kararların normal şartlarda uygulamasının mümkün olmadığı konusunda orduya bir kaç defa brifing verildi. Darbe sonrası ilk iş işçilerin 7-8 olan ikramiyeleri 4’e indirildi ve kıdem tazminatına tavan sınırlaması getirildi.

İşçi hakları kısıtlandı. Demokratik hak ve özgürlükler askıya alındı. Örgütlenme özgürlüğü yok edildi. Askeri Cunta üyeleri darbe yapınca, ABD’li yetkililer, ‘Bizim çocuklar darbe yaptı,” diyerek sevinçlerini ortaya koydular. 12 Eylül Darbesiyle Türkiye’nin toplum olarak geleceği karartıldı, siyasal İslamcıların gelişip serpilmesine ortam yaratıldı. 12 Eylül anlayışı, yasalarıyla, kurumlarıyla bugün de devam ediyor ve bugünkü iktidar gücünü 12 Eylül darbe ürünü yasalarından alıyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 




Bu haber 973 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI