Bugun...



CHP Datça İlçe Örgütü Eğitim Sekreteri Caner Koç'la Söyleşi

Söyleşiye başladık. 14 ve 28 Mayıs günleri yapılan seçim sonuçlarından yola çıkarak Datça sath-ı mailine ilişkin mahalle mahalle, sandık sandık oldukça ayrıntılı bilgiler vermeye başladı. Konuya hakimdi. Söylediklerinin doğruluğuna olan inancı ve özgüven duygusu hemen görülebiliyordu. Ben, onu ve onun Datça sokaklarında konuşulan bazı güncel konulara dair ne düşündüğünü merak ediyordum.

facebook-paylas
Güncelleme: 13-06-2023 19:26:05 Tarih: 13-06-2023 18:49

CHP Datça İlçe Örgütü Eğitim Sekreteri Caner Koç'la Söyleşi

Söyleşi: MEHMET ERDAL / DATÇA

Caner Koç'la söyleşiye başladık. 14 ve 28 Mayıs günleri yapılan seçim sonuçlarından yola çıkarak Datça sath-ı mailine ilişkin mahalle mahalle, sandık sandık oldukça ayrıntılı bilgiler vermeye başladı. Konuya hakimdi. Söylediklerinin doğruluğuna olan inancı ve özgüven duygusu hemen görülebiliyordu.

Ben, onu ve onun Datça sokaklarında konuşulan bazı güncel konulara dair ne düşündüğünü merak ediyordum.

LİSE YILLARIMDAN BERİ CHP'LİYİM

Caner Koç, “İki dönemdir CHP Datça İlçe Örgütü Eğitim Sekreterliği görevini yürütüyorum. Siyasi geçmişim çok daha derindir. Datçalı olmadığım için bunun çok fark edilmediğini düşünüyorum," diyerek devam etti...

Teyzem burada öğretmenlik yapıyordu. Onun yanına gelip giderken 2002 yılında Özcan Yılmaz Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi'nde yatılı öğrenci olarak okumaya başladım. O zamanlar yılda ortalama 150-200 civarında öğrenci Datça dışından gelip bu okulda okuyordu. Datça Kaymakamlığı şimdilerde yerinde yeller esen Öğretmen Evi'ni öğrencilere yurt olarak kullandırıyordu; 100 civarında öğrenci burada kalıyordu. Ben de orada kalıyordum. Lisede Servis Teknikleri Bölümünde okudum. Daha sonra 2 yıllık Kazım Yılmaz Yüksek Okulu'nda Turizm ve İşletmeciliği Bölümü'nü bitirdim.

Ailem DSP (Demokratik Sol Parti) kökenlidir. Lisede okurken, o yıllarda CHP Datça İlçe Örgütü Gençlik Kolları Başkanlığı yapan rahmetli Erhan Dukali ile tanıştım. CHP'nin Halk-Lis örgütlenmesi daha oluşmamıştı. Yaşım nedeniyle üye olamasam da 2004 yılında, CHP İlçe Gençlik Kollarında aktif olarak çalışmaya başladım. 2005-2007 yıllarında CHP Gençlik Kolları lise temsilciliğini, 2007-2010 yıllarında da Kazım Yılmaz Yüksek Okul sorumluluğunu yaptım. Daha sonra 2 dönem CHP Datça İlçe Örgütü Gençlik Kolları Başkan Yardımcılığı görevini yürüttüm; Gençlik Kolları Başkanımız şimdilerde Datça CHP Belediye Meclis Üyesi olan Volkan Karacaoğlu idi. Daha sonra askerlik yaptım, iş hayatına atıldım, Aytaç Kurt başkanımızın 2. döneminde ilk yönetim kurulu üyesi oldum ve İlçe Eğitim Sekreterliği görevine getirildim.

Gençlik Kollarında iken 2004 ve 2009 Yerel Seçimleri, İlçe Eğitim Sekreterliği görevindeyken 2018 Genel Seçimleri ve 2019 yılı Yerel Seçimleri süreçleri içerisinde yer aldım. Yani ben çocukluğumdan beri CHP'nin içinde ve farklı kademelerinde aktif olarak çalıştım.

 DATÇA'DA GEZİ OLAYLARINI ORGANİZE ETMEKTEN YARGILANDIM

“2013 yılında yaşanan Gezi olaylarından dolayı Datça'da yargılandım...” Şaşırdım. Ben ona “Gezi deyince ne söyleyebilirsin?” diye sormayı düşünürken Gezi direnişinin Datça ayağının içerisinde yer aldığını söylemesi ve dahası “yargılandım” demesi benim için sürpriz oldu. “Datça'da bir Gezi olaylarına katılmaktan dava açıldı, bir de Gezi olaylarını organize etmekten; ben, Mert Eser, Volkan Karacaoğlu ve Yunus Mercan arkadaşımız ki şimdilerde Datça Belediyesi'nde çalışıyor, 'olayları organize etmekten’ yargılandık. Hatta, 2015 yılı Temmuz ayında yapılan duruşmada hakime hanım duruşmayı 23 Ekim'e ertelemişti. Hakime hanıma, 'efendim, benim o tarihte Bursa'da düğünüm var' dedim. O nedenle küçük bir gülümseme oldu.”

Yargılama devam etmiş. Ceza almışlar. Aldıkları cezalar para cezasına çevrilmiş; 7000 TL. Gezi olayları nedeniyle Datça'da toplam 70-80 kişiye ceza verilmiş.

Gezi sürecine katılmayı Demokrasi'yi taçlandıracak olgunlukta demokratik bir hak olarak görüyorum. Datça, bu konuda her daim örnek oldu. Hiçbir zaman provokatif bir eylemin içinde bulunmadık. Demokratik şartlarda haklarımızı savunmak için mücadele ettik. Hiçbir zaman küçük bir sahil kasabası oluşumuzun verdiği bir 'boş vermişlik' içerisinde olmadık. Her zaman demokrasi mücadelesi içinde yer aldık ve ülkemizin geleceği için mücadele yürütmeye devam ettik...”

GEZİ'Yİ FORUMLAŞTIRDIK

“Daha sonra bunları formlaştırdık; köylere ve mahallelere taşıdık. Öğretmen Evi'nin yıkıldığı alanda, Cumhuriyet Meydanında, Betçe'de forumlar yaptık. Bu forumlar, ortak forumlardı. Gezi'yi bir siyasi partinin tekeline sokmamakta yarar var; o, toplumun bastırılmış enerjisinin, yok edilmiş bir hayatın dışa vurumu idi. Orada siyasi bir şey yoktu. Ülkemizi olumlu yönde çeviremesek de yukarıdakilere, tepedekilere, bizi yönetenlere anında reaksiyon gösterebilecek güçte olduğumuzu gösteren ilk mesajı verdiğimiz bir andı...”

MÜCADELEMİZİN TEMEL NEDENİ BASKILARA KARŞI OLMAKTI

“Okul bittikten sonra Turizm Meslek Lisesi'nde yiyecek-içecek hizmetleri üzerine 2 yıl sözleşmeli öğretmenlik yaptım. Orada da, 2019 yılında yapılan yerel seçimlere denk geldiği için, dönemin İlçe Milli Eğitim Müdürü ile tartışmalarımız oldu. Bu İlçe Milli Eğitim Müdürümüz, daha sonraları, boxerli fotoğrafları ile sosyal medyaya düşmüştü, belki anımsarsınız. Hani, yatak odasında çektiği boxerli  fotoğrafları paylaşmıştı. (Anımsadım. Gülüştük.) Sözleşmeli öğretmen olduğum için kamuda yapılan baskıları, öğrencilere yapılan baskıları bire bir görenlerdendim. Eğer küçük bir yer olan burada bile bu baskılar yapılabiliyor ise ülkenin diğer yerlerinde yapılan baskıları düşünemiyorum bile. Aslında mücadelemizin temel nedeni hep bu 'baskılara karşı olma' oldu...

 DATÇA'NIN DOĞASINI, DOKUSUNU KORUMALIYIZ

Konuşmasının doğal akışı içerisinde, tıpkı Gezi olaylarına kendiliğinden değindiği gibi Kargı Koyu'ndaki 128.000 m2'lik özelleştirme olayına değinmeye başladı. Sordum:

Konulara hakimsin, konuşmalarından bunu anlayabiliyorum. Datça'da pek çok alanda yürütülen çevre/ekoloji mücadeleleri konusunda ne düşünüyorsun?

“Merkezi yönetimlerin almış olduğu kararların ülkemizin coğrafi ve kültürel yapısına göre yorumlanabilmesi gerekiyor...

Yerel yönetimlere gelince, yerel yönetime kim gelirse gelsin, 'yerel' düşünmek zorundayız. Datça'da mümkün olduğunca betona izin vermemeliyiz. Betonun önüne geçebilirsek, zaten bütün bunların önüne geçmiş olacağız. Ancak, yasalar, yatırım yapan kişiye 'sen burada bu yatırımı yapamazsın' diyemiyor. İmar izinleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üzerinden geldiği için, merkezi yönetim tepeden bir karar aldığı için bunun uygulanması çok zor oluyor.

Belediye bir icra makamı olduğu için orayı yorumlamak biraz zor oluyor ama partinin bu olayları siyaseten yorumlaması değişmez. Bu nedenle biz Kargı'da davaları açtık. Bu konuda Avukat Ali Kurt abimiz çok aktif olarak işin içinde yer alıyor...”

Anlatımlarından, partisi ile Datça Belediyesi'nin olaylara bakışı ve uygulamaları arasında var olduğu söylenebilecek, ki bana göre var ve ben bu konuda birkaç haber de yaptım, farklılıkların nedeninin Belediye'nin bir icra makamı olmasından, kısıtlı olanaklarından, Belediye'nin uymak zorunda kaldığı mevzuatlardan, Belediye'de var olan kurum ve kişilerin o mevzuatları yorumlamasından vb... kaynaklandığını düşündüğü anlaşılıyordu...

Datça'da soyut değil, rasyonel bir ekoloji mücadelesi mi yürütülmeli?” diye soruyorum. “Hiçbir belediye başkanı var olan koşullarda personelinin maaşlarını ödeyemeyen, ilçesinin çöplerini toplayamayan, hiçbir yatırımı yapamayan... bir belediyenin başkanı olmak istemez” diyor. “25.000 kişinin nüfusa kayıtlı olduğu Datça'da 12 ay 50.000 kişiye, yaz sezonunda 150.000 kişiye hizmet götürülmeye çalışılıyor. İkametgahını Datça'ya aldırmayan pek çok yurttaş Datça Belediyesi'nden eksiksiz hizmet bekliyor, ekoloji mücadelesi içerisinde yer alıyor ama ikametgahını buraya alması ve bu biçimde de Datça Belediyesi'ne destek olması gerektiği önerildiğinde buna bile yanaşmıyor. Eğer Datça'da doğanın korunması, çevrenin temiz kalması vb. isteniyor ise bu vatandaşların Datça Belediyesi'ne sahip çıkması ve ona destek olması gerekiyor. Belediye güçlü olacaktı ki vatandaşın istemediği şeylerin olmasına ve istemediği şeylerin Datça'ya gelmesine onay vermek zorunda kalmasın...”

 SAHİLLERİN KULLANIM YETKİSİ YEREL YÖNETİMLERE VERİLMELİ

Bir esnaf olduğun için ne düşündüğünü öğrenmek istiyorum: Şezlongsuz Datça adı altında yürütülen mücadeleye nasıl bakıyorsun?

“İş rekabete geldiğinde insanlar biraz daha gaddarlaşıyor. Aynı ülkede bir yasanın farklı yorumlanarak uygulanması ve çağımızda bu farklılıkların anında bilinir hale gelmesi insanları üzüyor. Bir yasa her yerde herkese eşit ve adil bir biçimde uygulanıyorsa kimse buna karşı çıkamaz. Aynı yasa Ali'ye olumlu, Ahmet'e olumsuz yönde uygulanıyor ise buna karşı çıkan elbette olacaktır.

Birileri MUÇEV (Muğla Çevre Vakfı) adında bir şirket kuruyor, merkezi yönetim de sahilleri bu şirkete kiralıyor. O da bu sahilleri parselleyerek para karşılığı bir başkalarına kiralıyor. Yanlış olan bu sistem. Esnaf ne yapsın? Esnaf'ın kapısını çalmış adam. 'Biz' demiş 'bu sahilleri Devlet'ten kiraladık, bundan sonra tüm tasarruf yetkisi bizde. Sen buradan para kazanmak istiyorsan istediğimiz parayı vereceksin. Yok, vermezsen burayı bir başkasına kiralayacağız.' Eli mecbur kiralıyor.

Esnaf, aslında buralarda şezlongları vatandaşa kiralayarak para kazanmıyor, para kaybediyor. Eğer biz yerel yönetim olarak, kurumlar olarak esnafımıza sahip çıkabilirsek, esnafımızı bu para avcılarına yem etmezsek, esnafımız zaten buraları MUÇEV'den kiralamaz. Esnafımız manav, market alış verişini buradan yapıyor, çalıştırdığı personeli buradan buluyor, Esnaf aslında Datça'ya değer katıyor. Esnafı bir vakfın eline bırakmazsak, sahip çıkarsak, doğal olarak topluma sahip çıkmış oluruz.”

Tamam, esnaf, verili koşullarda bu kiralamayı yapmak zorunda kalıyor. Bu kiralama olayı karşısında ise bazı vatandaşlar da diyor ki 'Evet sen burayı kiralamak zorunda kaldın. Bunu biliyoruz ama senin bu kiralama olayın da yasalara aykırı. Kamunun, yani vatandaş olarak bizim çıkarımıza aykırı...' Dolayısıyla bu çerçevede bir tepki var.

“Burada muhatap esnaf değil. Öncelikle bu tartışmada sözü edilen esnafı doğru tanımlamak gerekir. Eğer bir şirketin, zincir otellerin bir tanesi bir koya bir otel dikip o koyu vatandaşa kapatıyor ise gideriz ve o oteli açtırmayız. Mücadele ederiz. Bir köylümüz sahile gidip orada bir gözlemeci açıp geçimini sağlayacaksa ona da destek olmamız lazım. Datça dışından gelmiş sermaye parasının gücü ile Datça'nın coğrafyasını, doğasını bozacak bir yapılaşmanın içerisine girmişse, buranın sahilini platformlar ve iskeleler ile kapatmışsa, vatandaşı buraya sokmam diyor ise bu farklı bir durumdur. Bir çay bahçesinde anne baba oturup çay içerken çocukların sahilde denize girmesi, şezlonglarda güneşlenmesi farklı bir durumdur...”

Yani esnaf doğru tanımlanmıyor mu?

“Tanımlanmıyor. Doğru tanımlansa, esnaf anlaşılsa, bizim vatandaşımızın ne istediği anlaşılsa, ki aslında ben esnafın da vatandaşın da hakkını aynı görüyorum, 3 ay içinde yıl bazında geçimini sağlayacak kazancın peşinde olan esnafımız ile Datça'ya ailesiyle tatil yapmak için gelmiş emekli öğretmenimiz, memurumuz... neden karşı karşıya gelsin? Gelmemesi gerekiyor. Rant bizi karşı karşıya getiriyor.”

Yanlışlık nerede?

“Yanlışlık, sahillerimizin bir vakıf aracılığıyla ya da doğrudan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca birilerine peşkeş çekilmesinde.”

Çözüm?

Çözüm, yetkinin yerel yönetime devredilmesindedir. Eğer bu olur ise olumsuzluklar karşısında hesap sorulacak kurumu biliriz. Yerel yönetimin yapılması gereken her hizmeti yapmasını isteriz. Yetki yerel yönetimde değil ama hizmeti yerel yönetimden bekliyoruz, yapılmadığını gördüğümüzde yerel yönetimden hesap soruyoruz. Bu olmaz. Yerel yönetimlerin bu mücadeleye öncülük edip sahillerin Datça'nın yolunu bilmeyen vakıfın elinden alınması lazım. Böyle bir mücadelede Belediye'nin yanında olmamız lazım. Vatandaş bu konuda Belediye'nin yanında olursa Belediye bu konunun üzerine gider, gitmelidir...

 MİKRO MİLLİYETÇİLİK SİYASİ PARTİLERDE OLMAMALI

Genel seçim bitti. Yerel seçim sürecine girdik sayılır. Senin dışında CHP Datça İlçe Örgütünde Datça dışında doğmuş ve gelip Datça'da yaşamaya başlamış başka kimler var?

“Benim dışımda 3 kişi daha var.”

Belediye Meclisinde ise CHP'de 1 (10'a 1), MHP'de 1 (3'e 1) ve AKP'de 1 (1'e 1) kişi var, Datça dışından gelip Datça'ya yerleşmiş olan. Yani, toplamda 15'e 3, Başkanı da sayarsak 16'ya 3. Bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum.

“Hepimiz, içgüdülerimize bağlı olarak komşularımızı, akrabalarımızı, arkadaşlarımızı memleketlimizi... korumak isteriz. Bir yere gittiğimizde bizden birisi var mı diye bakar ve görüştüğümüz kişiler ile olmak isteriz. Bu insan oğlunun içerisinde olan bir koruma, kendisine güvenli alan yaratma kaygısıdır. Ben bu duygunun burada ya da başka bir yerde var olmasını çok doğal karşılıyorum. Evet, herkes öncelikle ailesi, akrabası, arkadaşları, komşuları, memleketlisi... ile olmalı. Ama bir siyasi partide bunu doğru bulmuyorum. Çünkü ülkemizin sorunlarına çözüm bulmaya çalışırken, farklı yerlerdeki mücadelelere destek vermeye çalışırken yereldeki bu küçük gruplaşmaların içerisine sıkışırsak, buradan kurtulamayız.”

CHP Datça İlçe Örgütünde böyle bir gruplaşma var mı?

“'Mikro Milliyetçilik' olarak tanımlayabileceğimiz bu gruplaşmanın çok katı halde olduğunu ve uygulandığını hiç görmedim.”

Ben böyle adlandırmak istemeden sorunu tartışmak istemiştim.

“Siz söylemezsiniz, ben söylemem... bu olmaz. Bu düzen gider. Teşhisi doğru koyup, oradan ilerlemek gerekiyor. Ben bu partinin liseden beri ilgili komisyonlarında, ilçe yönetiminde bulundum. Ben, kendisi ve eşi Datçalı olmayan birisiyim.

Elbette, bunun arkasında, bunu yapmak isteyenler var mı? Yok, diyemeyiz. Var. 'Yerli olsun, bizden olsun' kavramı içerisinde sıkışık gruplaşmaları kurmayı düşünenler var mı? Var. Bunu kafasının içinden geçirenler oluyor. Olmayan yer yok, hani. Yaşamın içerisinde olduğu gibi her siyasi partide de bu var. Bu tür gruplaşmalar yaşamın içerisinde 'normal' karşılanabilir ama bir siyasi partide olur ise 'yanlış' olur. Bu olduğu zaman ülkenin ve toplumun sorunlarına objektif bir yaklaşımda bulunamayız. Sadece sen, ben, bizim oğlan bu çatının altında toplanırsa, o zaman 'birleştirici' olamayız, o gücü gösteremeyiz. Bunu başarabilmemiz için burada var olan herkesi ortak bir paydada buluşturabilmeliyiz. Bu buluşmayı başarabilirsek başarılı oluruz.

Siz daha iyi bilirsiniz, şöyle bir sistem kurulmuş: arkanda ya nüfus gücün ya da ekonomik gücün olacak. Bunlardan birisine sahip olabilirsen siyasette kendine yer bulabiliyorsun. Yoksa seni, beni hep ön tarafa atarlar, genel olarak söylüyorum, yanlış anlaşılmasın, hep ön tarafa atarlar, ama sorumluluklarda, yetkilendirmelerde, görevlendirmelerde hep 'benim adamım olsun' denir. Bu, bizim yıkamadığımız bir iç güdümüzdür. Aslında bunu yıkabilsek, hani görevi kişinin yapabilme becerisine göre verebilsek, bize 'yakınlık' derecesine göre vermesek pek çok sorunu aşmış oluruz...

 

ÖN SEÇİM ŞART

Yani 2019 yerel seçimlerinde Belediye Meclis Üyeleri belirlenirken ve sıralama yapılırken liyakattan daha çok başka faktörler mi devreye girdi?

“Hayır, hayır...”

Bu konudaki düşüncelerini daha iyi öğrenebilmek adına 2019 Yerel Seçim sürecinde CHP ve MHP/AKP Belediye Meclis Üyelerinin nasıl belirlendiğine dair sahada dolaşırken yaptığım gözlemlere ve duyumlarıma dair örnekler veriyorum. 1999 yılından beri Belediye Meclisine seçilen CHP'li Belediye Meclis Üyelerinin bazılarına atıfta bulunuyorum...

“Anlattıklarında 'mikro milliyetçiliğin' ya da başka etmenlerin hiç etkisi yok diyemeyiz. Yaşadığımız sorunların içerisinde hayatta hep karşılaştığımız şeyler oldu. Bazı durumlarda küsen, şevki kırılan, bazı olumsuz yaklaşımlara maruz kaldığını söyleyen ve uzaklaşmak zorunda kalan arkadaşlarımız, büyüklerimiz oldu.

Ben, hep şunu söyledim: Bir sorun olduğunu gördüğünde arkanı dönüp gitmek çözüm değil ki. Kalıp, o sorunla mücadele etmek zorundasın. Senin de o işi, o görevi... yapabileceğini göstermen lazım. Sana bir görev verilmiyor ise o göreve talip olman lazım; 'ben bu işi yapabilirim' demen lazım. 'Ya bizim önümüzü tıkıyorlar, ben o nedenle gidiyorum' demek en basit iş...

Hayat, tecrübeden ibaret. Bu sorunları çözmek, örneğin belediye seçimlerinde çok basit; ön seçim...”

CHP'de ön seçim yapılıyor mu?

“2019 yerel Seçiminde yapılmadı. Bu konuda ben bir özeleştiri yapabilirim, o seçimde ben de yönetim kurulunda bu konu tartışılırken 'ön seçim olmasın' diye oy verdim. Bu, benim tecrübesizliğim idi. Sonrasında tecrübe kazandım ve ön seçimin ne kadar gerekli olduğunu fark ettim. Bu konuda Ali (Kurt) abimizin bize aktarımları çok önemli. Onun söylediklerine çok değer veriyorum...

Biz kendimize güveniyorsak üyelerimize de güvenmeliyiz. Onların sağduyusuna, iradesine güvenmemiz lazım. Üyelerimizin de kendi iradelerine sahip çıkması lazım. Üyelerimiz, hani 'delege ağalığı' deniliyor ya ona izin vermemesi lazım. Bütün aday adaylarını süzgeçten geçirip kimin daha yararlı olacağına karar vermesi lazım...”

Konuşmasının bu bölümünde kendisini örnek veriyor, parti içindeki serüvenine ve bugün geldiği konuma atıfta bulunarak “Bu” diyor, “bizim partimizin şeffaf olmasından kaynaklanıyor. Peki, önü tıkanan arkadaşlarımız oldu mu? Oldu. Daha çok başarılı olabilecekken ayak oyunlarına maruz kalanlar oldu mu? Oldu. Siyasetin içinde bütün bunlar var mı? Var. Ben şahsen bu saydıklarıma maruz kalıyor muyum? Kalıyorum. 'Caner çok iyi, çok hoş ama yerli değil'. Bu doğrultuda arkamdan çok konuşulduğunu biliyorum. Bütün bunlar benim bu ülke için verdiğim mücadeleden zerre kadar geri kalmama neden olmaz. Adımın önünde bir sıfat olsa da olmasa da bu mücadeleyi vereceğim...

Aytaç başkanımız beni yönetime davet ettiğinde ilk dönem gençlik kontenjanından yönetime girmiştim. Bu benim bir talebim değildi. Gençlik kollarımızın yaptığı toplantıda arkadaşlarımız sağ olsunlar beni önermişlerdi. İkinci dönemde ise Aytaç başkanın daveti ile yeniden yönetime girdim. Ben yönetimde şununla olmak istiyorum demedim. Ben hayatın içerisinde mücadelesini veren birisiyim. Bu mücadelesini çok fazla gösterebilen, süsleyebilen birisi olamayabilirim. Asıl olan özel yaşamında olduğu gibi her yerde mütevazi olmayı başarabilmek değil midir?..”

2024 yılında yapılacak Yerel Seçim sürecine girdik ya, sence ne olmalı? CHP Datça ilçe Örgüt nelere dikkat etmeli?

“Ön seçim olmalı. Benim duruşum, görüşüm her daim üyelerin iradesine saygı duymaktan yanadır. Üyeler çok iyi bir gözlemcidir. Bizler aktif olarak ön planda olsak bile onlar bizi gözlemliyorlar. Ben 2024 yılında yapılacak Yerel Seçimde belediye başkanlığı ya da belediye meclis üyeliği için CHP adına aday gösterilecek bütün arkadaşlarımızın ön seçim ile belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yapılacak bir genel seçimde milletvekilliğine aday olacak arkadaşlarımız için de düşünüyorum. Belediye meclislerinde ya da TBMM'de bizi temsil edecek kişileri bizim belirlememiz gerekiyor.”

Önceden bazı sınıflandırmalar olmadan mı?

“Koşulsuz şartsız ön seçim. Üyeler ile yapılacak bir ön seçim. Bu ön seçim sonucu adayların kim olacağı belirlenecek; yaşı, cinsiyeti, mesleği, işi... üyeler tarafından belirlenecek ve sıralamayı onlar yapacak... Bu durumda kimse kimseyi suçlayamaz; yok müteahhitler, yok Datçalılar, yok erkekler... çoğunlukta diyemez. Bugün eleştirdiğimiz özellikler o ön seçim sonucu belki hiç olmayacak, belki de yine olacak... Şimdiden bilemeyiz. Sonuca saygı duyacağız. Vatandaş ona göre oy verecek.

Ön seçim, demokrasinin gereği 'olması gereken' bir şey, aslında.”

Peki ön seçim olacak mı?

“Bu Genel Merkez düzeyinde alınacak bir karara bağlı. Yerel düzeyde bu doğrultuda bir karar alınır mı alınmaz mı bunu şimdiden bilemem. Önümüzde ilçe, il kongreleri ve kurultay süreci var. Bu süreç nasıl ilerler? Yaşayıp göreceğiz. Genel Seçim sürecinden yeni çıktığımız için bu konu üzerine oturup hiç konuşulmadı. Birebir konuşmalar birçok arkadaşımızın 'ön seçimden’ yana olduğunu, bunun çok daha yararlı olduğunu düşündüklerini gösteriyor...”

Bu konuda kritik soru şu: Belediye başkanı adayı olarak belirlenecek kişi “Ben kendi ekibimi oluşturmak isterim, bu anlamda belediye meclisi adaylarını ben belirleyeyim” derse ne olacak? Ön seçim esas alındığında belediye başkanından gelebilecek böylesi bir talep devre dışı bırakılmış olmayacak mı?

“Bu konuları tartışmak gerekiyor. Belediye başkanı adayı ile belediye meclis adaylarının ön seçim ile belirlenmesi sonucu ortaya çıkacak tablo demokrasinin gereğidir. Belediye meclisi üye adaylarının içerisinde her konuda belediye başkanı ile aynı düşünmeyen kişiler olabilir. Aynı düşüncede olunacak diye bir kural mı var? Başkanın her dediği kabul edilirse 'ortak akıl' nasıl oluşturulacak? Başkanın dediklerini sorgulayan kişiler de olmalı ki sağlıklı kararlar alınabilsin. Belediye meclis üyelerinin 'evet efendim, haklısınız' dediği bir yapı feodal bir yapı olur. Demokrasi, sorgulayan bir sistemdir. Eğer biz olup biteni sorgulamazsak bu partide ne işimiz var?”

DATÇA'YA GELEN DATÇA'YA AYAK UYDURMALI, UYUM SAĞLAMALI

Yıllar boyu Datça'da yaşaya gelmiş vatandaşlarımız Datça dışından gelip Datça'yı 'yeni yurt' edinenlerin kendilerine yönelik bazı yaklaşımlarına itiraz ediyorlar. Datça dışından gelip Datça'ya yerleşen birisi olarak bu konuda neler söyleyebilirsin?

“Datça'ya farklı tarihlerde bir nedenle gelip yerleşenler, buna kendileri karar verdiler. Datça'yı tercih ettiler. Kimse bizi zorla getirip buraya yerleştirmedi. Olay bu ise, buraya gelince neye dikkat etmemiz gerekiyor? Burada biz gelmeden önce de yaşayan bir halk vardı. Onların kültürleri, yaşam biçimleri, alışkanlıkları, komşuluk ilişkileri, eğlenceleri... vardı. Yüzyıllardır devam edip geldiği için gelenekselleşen bütün bunların farklı tarihlerde gelip Datça'ya yerleşen bizlerden görece farklı olması çok doğaldır.

Dışarıdan gelen bizim Datça'ya ayak uydurmamız lazım. Onları dönüştürmeye çalışmamalıyız. Örneğin benim çok sevdiğim ve kendime en yakın gördüğüm arkadaşlarım buralı. Her daim bana sahip çıktılar En iyi ya da en kötü anımda, gülerken ya da ağlarken hep yanımda oldular. Ben onları istediğim doğrultuda dönüştürmeyi hiç düşünmedim, bu doğrultuda çalışmadım. Böyle düşünmeyen, Datçalıları değiştirmek ve dönüştürmek isteyenler yok mu? Var... Biz burayı tercih etmişsek buraya uyum sağlamayı düşünmeliyiz. Biz Datça'yı Datça'nın var olan haliyle tercih etmedik mi? Ettik. Bu var olanları severek gelmedik mi? Geldik. Örneğin, iki genç evleniyor ve düğünlerinde davul zurna çalıyor. Bu halk yüzyıllardır düğünlerini bu şekilde yapıyordu. Şimdi yapmasın mı? Eğlence alışkanlıklarını değiştirsin mi... Burada yaşamak istiyorsak, burada yüzyıllardır yaşaya gelmiş halkın kültürüne, alışkanlıklarına saygı duyacağız. Saygı duymak zorundayız. Tolerans göstermekten söz etmiyorum, direkt saygı duyacağız...

Aslında her şeyi akışına bırakabilsek, o ortak kabul edilebilir çeşitliliği yakalayacağız...”

Pazarcılık yaparken olduğu gibi şimdi de bazı Betçeli tanıdıklar bana “Mehmet abi, sen bizdensin” der. Beni kendilerinden görürler. 1994 yılından beri Datça'ya gelip giden ve 2001 yılından beri Datça'da yaşayan birisi olarak bunu duymak benim çok hoşuma gider. Sen kendini nasıl görüyorsun? Sen Datçalı mısın?

“Ben kendimi bir lokasyonla sınıflandırmıyorum; Dünyayı seven birisi olarak görüyorum. Dedelerimin dedesi Balıkesir Savaştepeli idi. Dedemin babası Manisa Kırkağaç'a gelmiş. Yaşam bana bu şekilde bir yol çizmiş, Datça'ya gelmişim. Kendimi şöyle görüyorum: Dünya'da sınır var mı? Yok. Sınırları insanlar koyuyor...”

Çevrendeki doğma büyüme Datçalı esnaflar sana nasıl davranıyor?

“Çok iyi. Örneğin ortağım Ozan Şimşek ile birlikte limanda iş yerimizi açtığımızda ekonomik olarak çok zor bir dönemdeydik. Kredi çekiyoruz, eşten dosttan borç buluyoruz, çarkı döndürmeye çalışıyoruz. Allah rahmet eylesin, bize her daim abilik yapan rahmetli Erhan Okur vardı, yanımıza geldi, hayırlı olsun dedi ve bize öyle bir dokunuş yaptı ki; 'Geliyorsunuz, büfeden istediğinizi alıyorsunuz, işinize bakıyorsunuz...' Onun yaptığı bu abilik bizim için unutulmazdır. Başka birçok örnek verebilirim. Örneğin Özgür Kara adında bir arkadaşım var...

Ben, olumsuz bazı yaklaşımlara maruz kaldım mı? Kaldım. Çok kaldım. Gençlik yıllarımda çok kaldım. Partinin içinde çok kaldım. Ama hep iyilerin olduğu bölümde olmaya özen gösterdim. Başka türlüsünün yanında olmadım, arkasında durmadım. Bazı şeyleri duymamazlıktan geldim. Örneğin, benim için arkamdan önümden olumsuz birçok şey söylenmiştir. 'Çocuk iyi ama Datçalı değil' Aytaç başkan bütün bunlara rağmen bana bir abilik yapmıştır. Yanımda olmuştur. Onun abiliğini her daim hissetmişimdir. Bu güzelliklerdir ki bizim yaşam mücadelemizdeki enerjimizi sağlıyor...

Siyasette kimsenin etnik kökenine bakılmaması lazım. Dini inancına bakılmaması lazım. Doğduğu yerin değerlendirmeye alınmaması lazım. Bunlar bizim seçmediğimiz şeyler. Peki, bizim karar vermediğimiz şeylerden dolayı biz neden sorumlu tutuluyoruz? Ben Datça'ya 14 yaşımda geldim. Birçok Datçalıdan daha kötü, birçok Datçalıdan ise daha iyi Datçalıyımdır. Önemli olan buranın kültürüne saygı duymak, buranın doğasını koruyabilmektir. Geleceğine sahip çıkmaktır. Çocuklarımız da burada yaşayacak. 14 yaşından beri yaşadığım Datça'ya birçok şey katabilmişimdir. Siz daha yakın zamanda gelmiş ama benden daha fazla şeyler katmışsınızdır. Bu kişinin olanakları ve yetenekleriyle ilgili bir şeydir. Kişiler kendilerinin tercih etmediği şeylerden dolayı yargılanmamalı ve dışlanmamalıdır...

ÜLKEMİZDE SİYASET, SİYASETÇİNİN YAŞI GENÇLEŞMELİ

CHP 14/28 Mayıs günleri yapılan genel Seçimden çıktı. İstenen olmadı, Türkçesi bu. Haliyle yeni bir sürece evrilindi. Şimdi CHP bir karar vermek zorunda, bu yaşanılan sürece dair. Sence CHP Genel Merkez düzeyinde ne olmalı bu süreçte? Parti hangi yöne doğru evrilmeli ya da ne yapmalı? Neler olursa daha iyi olur?

“Şöyle: Kişileri değiştirmek zihniyeti değiştirmek anlamına gelmiyor. Biz kişileri değiştirip başarısız sonuçlar alan zihniyetin devamlılığını sağlarsak bu değişim olmuyor. Eğer partide bir değişim, bir tazelenme olacaksa, yanlış giden zihniyetin de değişmesi lazım. Ali'yi kaldırıp aynı zihniyetteki Veli'yi oturtmak çözüm değil. İlçe kongreleri ile birlikte İl kongreleri ve Genel Merkez Kurultayından sonra taze bir kana, yeni bir jenerasyona ihtiyaç var. Ülkemizde siyaseti yaşlı bir siyaset. Siyasetin yaşının düşmesi lazım. Bunu başarabilirsek, toplumun, dünyanın, bu çağın hızına ayak uydurabilecek düşüncelere, sistemlere evrilebiliriz.

Gençleştirirken de bazı şeylere dikkat etmemiz lazım. Örneğin, şu an kongreler sürecine giriyoruz ama 6 ay sonra yerel seçim süreci başlayacak. Benim düşünceme göre ilçe ve il başkanlığını ya da ilçe ve il yönetim kurulu üyeliklerini düşünen üyelerimiz yerel seçimlerde de aday olup olmamayı düşünmelerine göre kararlarını vermelidirler. Bir başka deyişle, bir kişi yerel seçimde belediye başkanlığına ya da belediye meclis üyeliklerine aday olmayı düşünüyor ise bu kongre sürecinde bir makama aday olmamalıdır. Aday olur ve seçilirse, yasa gereği yerel seçimde aday olduğunda seçildiği bu görevden istifa etmek zorunda kalacak. Bu durumda ne olacak? Seçildikten 4 ay sonra ilçe ve il yönetimlerinde ciddi sıkıntılar yaşanacak.

1974 yılından beri seçim kazanamamış bir partiyiz. Aslında Cumhuriyeti kuran ve oldukça dinamik bir partiyiz. Her zaman ağırlığı olan ve gerektiğinde bu ağırlığını hissettiren bir partiyiz. Ama biz hala 100 yıl önceki kuruluş felsefesi ile onu örnek göstermeye devam edersek çağı yakalamayız. Çağı yakalamamız lazım. Artık her şey çok farklı. Örneğin Ali amcaya gittiğimizde o Ali amca çobanlığı bırakmış ve Afganlılar çobanlık yapıyor... O Ali amcanın yaşadığı sorunları tespit edip çözümleri doğru bir şekilde ortaya koyamıyorsak yaptığımız siyasetin bir anlamı kalmıyor. O Ali amca yine karşı çıktığımız zihniyete oy vermek durumunda kalıyor. Ali amca, kendisine bu hayatı yaşatanların dışında bir çözüm olduğunu düşünemiyor...”

O Ali amcaya ulaşmada, onunla konuşmada ve onu ikna etmede bir sıkıntı mı var?

“Olmasa iktidardık şimdi.”

 

BAŞARISIZLIĞI BİR KİŞİYE YIKMAK ACIMASIZLIKTIR

CHP, 1970'lerde, DEV-GENÇLİLERİN, Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin estirdiği rüzgarın etkisiyle önce 'Ortanın solu' dedi, sonra Ecevit döneminde 'Demokratik Sol' dedi, sonra evrildi, evrildi, şimdi şu anki CHP Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu 'Artık sol-sağ bitti. Tarih oldu. Biz merkezdeyiz' dedi. Bu evrilmeyi nasıl görüyorsun?

“Genel Başkanımız, bu süreçte, bütün Türkiye siyasi tarihine not düşülmesi gereken olgunlukta bir davranış sergiledi. Birçok farklı gruplardaki insanların bir ortak merkezini oluşturdu. Bunu başarabildi. Bunu başarırken de hep şunu yaptı: İnsanları dinledi. Bence, Genel Başkanımızı herkes başarısız olarak değerlendiriyor ama aslında her zaman yapılan bir şey var; seçim kazanılmış olsaydı etrafındaki o 6'lı masanın liderleri, bütün milletvekilleri, sahneye çıkan bütün büyükşehir belediye başkanları, bütün belediye başkanları 'kazandık, kazandık' diye ortada dolanacaklardı. Seçim kaybedilince bir kişi sorumlu tutuluyor mağlubiyetten. Kazanımdan herkes nemalanırken yenilginin bir kişinin üzerine yıkılması acımasızlıktır.

Bugüne kadar bu kadar farklı düşüncedeki kişileri bir masa başında buluşturabilen başka bir kimse var mı? Yok. Bunu sağlayan iradeyi, başarıyı görmemezlikten gelmek nasıl bir şey olabilir? Bir insan değişim isteyebilir. Kılıçdaroğlu gitsin, başka birisi gelsin diyebilir. Ben bunu anlarım. Ama başarısızlığı bir kişinin üzerine yüklemek acımasızlıktır. Eğer ortada bir başarısızlık var ise bunda benim de payım vardır...”

BENİM DURUŞUM SOL'DUR

Başarıyı-başarısızlığı değil, CHP'deki yönelimi sordum.

Benim duruşum sol'dur. Bunu bir yön tarifiyle değil de ekonomi tarifiyle anlatayım; bir çiftçinin toprağı satılıyor ise çiftçinin ürettiği şeker pancarına kota konuluyorsa, toprağı ekmesinin önüne engel konuluyorsa, ektiği şeker pancarını satacağı fabrika özelleştirilip şirketin eline bırakılıyorsa artık bunun sol'u, sağ'ı kalmamıştır. Genel Başkanımızın dediği budur. Bizim çiftçimizin, köylümüzün, işçimizi emekçimizin hakkını savunma aşamasına gelmiş durumdayız.

Bizim yöneticilerimiz maalesef dini kullanarak, Kuranı Kerimi meydanlarda sallayarak bu ülkenin bütün değerlerini sattılar. Toprağını, fabrikasını, düşüncesini, çocukların geleceğini... sattılar. Bunun sağı solu kalmadı. Bu radikal İslam değil ılımlı İslam’dır diyerek araya sıkıştırılmış bir zihniyetin bizim ülkemizi satma noktasına gelmiş bir projesi oldu. Bu projeye karşı sağcı olsan ne olur, solcu olsan ne olur? Giden değer bizim değerimiz. Politik olarak üretimin kolektif bir şekilde çalışmasından yanayım. Buna, sol diyorsanız ben solcuyum...”

Bu noktada bir hata mı var?

Biz öz gücümüzü sahaya sürseydik daha başarılı olabilirdik. Emeğe değer veren örgütlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla el ele, yan yana olsaydık daha başarılı olabilirdik. Bizim düşüncemizin daha doğru bir düşünce olduğunu, bizim sistemimizin daha doğru bir sistem olduğunu anlatabilirdik. Toplum 10 yıl önce bu sistem içinde gördüğü figürleri bizim yanımızda görünce 'Değişen ne?' diye söylediklerimizi sorguladı.”

 

DEĞİŞİME ÖNCÜLÜK ETMELİYİZ

Datça'da %77'lere varan bir oy aldı Kılıçdaroğlu. Bu oyun alınmasında Datça'nın kendine has özelliklerinin payı var ama öte yandan sizin, İlçe Kadın Kolları Başkanınız Filiz Aydeniz'in nezdinde kadın üyelerin CHP'nin solundaki kesimler ile çalışmasının da büyük payı var. Datça'da çok başarılı bir çalışma yürütüldü. Bu nedenle, senden sonra Filiz hanıma da mikrofonu tutacağım. Sormak ve öğrenmek istediğim tam da bu konudur. CHP kendi öz gücü ile değil de AKP'den kopanlar ile yürüyünce toplum çok doğal olarak 'Yahu biz bunları dün de gördük. AKP'den farklı olan ne?' demiş olabilir. Örneğin, bazı AKP'liler 'Erdoğan'ın süpürdükleri ile ne yapabilirsiniz?' diyorlar. Türkçesi bu. Sokakta konuşulan bu. Burada bir sıkıntı yok mu? Var. Toplum 'Yahu biz bunları denedik. Biliyoruz. Sen bana yeni ne söylüyorsun?' dedi. Bu nedenle CHP'de yeni bir rota tayinine gereksinim yok mu?

“İllaki, illaki... Bunu parti üzerinden değerlendirmemek gerekiyor. Çağımızın gerekliliği bu... Çağımızda bazı terimlerin tanımı değişiyor. Bu terimlerin 20 yıl önceki tanımı ile bugünkü tanımı aynı değil. 40 yıl önceki tanımı ile 20 yıl önceki tanımı da aynı değil. Bu kalıplaşmış tanımların dışına çıkmamız lazım. Yaşam o kalıpları değiştiriyor. Doğanın değişimine hiçbirimiz dur diyemeyiz. Zamanın değişimine dur diyemeyiz. Bizim pozisyonlarımız ve yargılarımız bile değişiyor. Algılarımız değişiyor... Burada değişime öncülük etmezsek, yol göstermezsek olmaz. Değişim önce bizden başlar; ya değişimin geldiğini fark edip değişime öncülük edeceğiz ya da değişimin ilk değiştirdikleri olmak zorunda kalacağız. Kendimizi değiştirmemiz, dönüştürmemiz lazım.

Toplum yanılır mı? Evet, gün gelir toplumlar da yanılır. Adolf Hitler örneğini düşünelim. Adolf Hitler'in referandumuna %98 oy veren toplum 10 yıl sonra Hitler'i anmama kararı olan toplum oldu. Çünkü algı mekanizmaları değişiyor. Örneğin, siyasi tarihimizde seçim otobüsünü ülkeye ilk getirenler rahmetli Ecevitlerdir. Onu getirdiği yıl seçim kazandı. Çünkü her yeri miting alanına dönüştürebilme özelliğine sahipti. Çıktı otobüsün üstüne, aldı eline mikrofonu ve her yer onun için miting alanı oldu. Köy, kasaba dolaştı. Herkesin kapısının önüne kadar gidebildi. Şimdi her kapıdan içeriye şu ekran (cep telefonu, TV, İnternet) ile de girebiliyoruz. Çağa ayak uydurmak gerekiyor. Kişiler, partiler... bunların hepsi gelip geçici...”

Son sözlerin?

“CHP öz gücüne sahip çıkmalı ve güvenmeli Transfer siyaseti, davet siyaseti ile bir yere varılamayacağını düşünüyorum. Partinin içinde, partinin farklı kademelerinde, gençlik kollarında, kadın kollarında çalışan arkadaşlarımıza, üyelerimize güvenilmesini istiyorum. Parti aidiyeti olmayan insanlar farklı yöne kayabiliyor. Parti aidiyeti olan bir insan yaptığı her eylemde acaba ben partime zarar veriyor olabilir miyim diyerek verdiği kararları bir kez daha süzgeçten geçirir. Biz insanları sadece popüler oluşuna, nüfus ya da ekonomik gücüne göre bazı makamlara getirirsek, o insanlar hangi nedenlerle davet edildiklerini biliyorlar. Haliyle o amaç doğrultusunda hayatlarına devam ederler. Parti aidiyeti olan, parti disiplinine sahip bir kişi partisi için kişisel hedeflerinden bile vazgeçebilir...

 

 




Bu haber 2855 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI