Bugun...



İsmail Hakkı Tonguç: Genel Müdürlükten Ortaokul Resim Öğretmenliğine

"Tamam, dedi, bugünlük bu kadar... Düz çizgi çizebilmek iyi bir ressam olmanın ana koşuludur ama aynı zamanda dürüstlük ifadesidir. Diyeceğim şu, hayatta daima bugün çizdiğiniz düz çizgiler gibi doğru ve dürüst olun…"

facebook-paylas
Güncelleme: 18-04-2021 11:40:01 Tarih: 18-04-2021 11:22

İsmail Hakkı Tonguç: Genel Müdürlükten Ortaokul Resim Öğretmenliğine

Köy Enstitüleri Kurucusu Tonguç Üzerine Anılar

DOĞAN ÖZGÜDEN

1947 yılıydı... Ankara’da Atatürk Lisesi’nin orta kısmında tüm derslerde başarılı iken, resim dersinde sınıfın en kabiliyetsiz öğrencisiydim. Suluboya resim yaparken boyaların ölçüsünü kaçırıyor, ortaya doğru dürüst bir şey çıkartamıyordum. Bu yüzden ikinci sınıfta resim dersinden ikmale bıraktırılmış, yaz tatilinde suluboya resim talim etmek zorunda kalmıştım.

Ertesi yıl bir gün resim dersine girdiğimizde, öğretmen masasında saçları ağarmış, bakışları hüzünle karışık sevgi dolu yaşlıca bir kişi oturuyordu.

Önce kendisini tanıttı. İsmi bize bir şey demiyordu. Çantalarımızdan suluboya takımlarını çıkartırken müdahale etti: "Yok çocuklar, suluboya yapmayacağız. Defter ya da kâğıtlarınızı, bir de kurşun kaleminizi çıkartın. Başka şey lazım değil…"

Kulaklarıma inanamıyordum, suluboyadan kurtuluyor muydum?

"İyi resim, iyi desen yapmanın birinci kuralı, korkmadan, titremeden düz çizgi çekmektir. Bu derste başka hiçbir şey yapmayacak, defter ya da kâğıtlarınızın üzerine çizebildiğiniz kadar düz çizgi çizeceksiniz. Haydi, göreyim sizi…"

Sınıfta keyifli bir yarış başladı. En keyifli olan da herhalde bendim. Çizdik... Çizdik... Yorulana kadar çizdik. Başlangıçta eğri büğrü olan çizgilerimiz dakikalar ilerledikçe daha düzgün, daha kararlı oluyordu.

“HAYATTA DAİMA BUGÜN ÇİZDİĞİNİZ DÜZ ÇİZGİLER GİBİ DOĞRU VE DÜRÜST OLUN…"

Dersin bitimine yakın, "Tamam, dedi, bugünlük bu kadar... Düz çizgi çizebilmek iyi bir ressam olmanın ana koşuludur, ama aynı zamanda dürüstlük ifadesidir. Diyeceğim şu, hayatta daima bugün çizdiğiniz düz çizgiler gibi doğru ve dürüst olun…"

Öğretmenin adı İsmail Hakkı Tonguç’tu.

Akşam evde yeni resim öğretmenini büyük bir heyecanla anlattığımda, suluboya yeteneksizliğinden ötürü oğullarının ikmale kalmış olmasının üzüntüsünü hâlâ yaşayan annem de babam da çok keyiflendiler.

Ertesi gün aşırı milliyetçi bir ailenin çocuğu olan Savaş bombayı patlattı: "Bizim yeni resim öğretmeni kimmiş, biliyor musunuz? Köy enstitülerini kuran adam... Komünistlik yüzünden genel müdürlükten atılmış, bu yaşta buraya resim öğretmeni olarak sürgün edilmiş…"

Sınıf arkadaşlarımın çoğu için “köy enstitüleri” belki aile içi politik tartışmalarda komünistliğin sembollerinden biri olarak anılmıştı ama benim için geçmişimin bir dönemine damgasını vuran bir gerçeklikti.

Birden, Kayseri’nin Muncusun Köyü’ne gelen ilk köy enstitüsü mezunu, siyah üniformalı köylü çocukları, onları bize tanıtan okul başöğretmeninin coşkusu gözlerimin önüne geldi.

Sonra yaşımın küçüklüğüne rağmen benim ortaokula kaydolmamı sağlayan eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i, o dev adamı anımsadım. Savaş yıllarında demiryolcu babam bana küçük yaşta okuma yazmayı ve kerrat cetvelini öğretmiş olduğu için 6 yaşımda beş sınıfın tek odada tek öğretmenle öğrenim gördüğü köy okulunda doğrudan ikinci sınıfa kaydedilmiştim. Bu yüzden yaşımın küçüklüğünü ileri sürerek Ankara’da ortaokula kaydolmamı reddetmişlerdi. Babam beni de yanına katıp doğrudan Yücel’in makamına çıkmış, ancak onun direktifiyle ortaokula kaydım yapılmıştı.

"Hayır, dedim. Ben köy enstitülerini biliyorum. Bu öğretmen onların kurucusuysa büyük bir insan olmalı."

Aramızda tam bir ağız dalaşı başladı. Kimileri Tonguç’un bir dahaki dersini boykot etmeyi öneriyordu.

Ne ki, Tonguç bir dahaki dersine geldiğinde, yüzündeki o saygı uyandıran hüzünlü ifadesi, resim yaparken kendi kişiliğini ortaya koyma konusundaki konuşmalarıyla sınıfa derhal hakim olacak, en azılı anti-komünist adaylarından dahi bir daha onun aleyhinde tek kelime duymayacaktık.

Daha sonra Talim Terbiye Kurulu üyeliğine getirilerek oradan 1954’te emekli olan Tonguç’u 24 Haziran 1960’ta kaybetmiştik.

Yaşamımda böylesine derin bir iz bırakmış olan İsmail Hakkı Tonguç’a hayranlık ve saygımı, on yıl sonra oğlu Engin Tonguç’un "Devrim Açısından Köy Enstitüleri" kitabını Ant Yayınları arasında yayınlayarak ifade edebildiğim için mutluyum.

(Doğan Özgüden, "Vatansız" Gazeteci, Cilt I, Sürgün öncesi, Belge Yayınları, 2010 İstanbul.)

 




Bu haber 1455 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KONUK YAZAR Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI