Bugun...



Künye

“Muğla vilayetinin, Milas kazasının Ağaçlük (Ağaçlıhöyük) Karyesinden (köyünden) Baharlı aşiretinden, Süleymanoğullarından Memet oğlu Memet!”

facebook-paylas
Güncelleme: 01-01-2021 17:18:55 Tarih: 01-01-2021 16:28

Künye

Anı-Bellek

KÜNYE

HÜSEYİN AVCI

“Muğla vilayetinin, Milas kazasının Ağaçlük (Ağaçlıhöyük) Karyesinden (köyünden) Baharlı aşiretinden, Süleymanoğullarından Memet oğlu Memet!” dedi komutan; ”Efendim!” diye bağırdım, dedi Dedem. Bense şaşırıp, ”Abuuu Dede bu ne böle ya, niden ismini soy ismini sölemiyo bunla?” dediğimde; Dedem gülümser ve ”Oolum, o zaman soy isim mi vaadı? Nüfusta böle sölelerdi, bunu da künye derlerdi,” dedi. Dedeme çok soru sorduğum için bana bazen, “kadıyoran” veya “çürümezsakız” derdi.

Sonra da şöyle dedi: ”Olum, soyadı Cumhuriyet kurulduktan sona verildi bize, bigün kazadan nüfustan çağırdıla bizi, herkese soyadı veriyolamış, sıra bene geldi, ‘Dayı, senin sevdiğin bi alışkanlığın va mıdır?’ dedile. Ben de ‘ben avcılığı severin,’ dedim. Onla da, madem öyle, senin soyadın ‘Avcı’ olsun dayı,” dedile.

BAHARLI'DAN ÇOBANOĞLU MEMET

Bana askerlik hatıralarını ve eski zamanları anlatmaya başlamıştı Dedem. Ovada açılan bir kanalın topraklarının yığılmasıyla oluşmuş, yüksekçe bir yerde, çardak altında oturuyorduk Dedemle. İnekleri otlatmış, Temmuz sıcağı bastırınca, inekler çınar ve söğüt gölgelerine çekilmişlerdi-kimi ayakta kimi de yere yatmış vaziyette-geviş getiriyorlardı. Ben Dedeme yardım eden sığırtmaç(çoban) yardımcısı olarak, Amcaoğluyla dönüşümlü olarak dedeme inekleri gütmede, otlatmada yardımcı oluyorduk. Gözlerim ineklerin üstündeydi çünkü Dedem çabuk sinirlenirdi, görevimi ihmal ettiğimi görürse de fırçayı basardı.

Biraz da Dedemden bahsedeyim size. Dedemin adı Mehmet’ti ama köyde ona “Çobanoğlu” derlerdi. Ben kendimi bildim bileli çobanlık yapardı Dedem. Kendi ineği, bizim ve amcamın ineklerinden oluşan, sayısı 7-8’e yaklaşan(bazen düve ve danaların da olduğu) bir büyükbaş hayvan sürümüz vardı. Dedem, ”Tevellüdüm 1319” derdi, bu tarihin 1903’e karşılık geldiğini çok sonraları öğrenecektim. 7-8 yaşlarındaydım ve bu çobanlığımız, okulların tatile girmesiyle başlardı.

EV EKMEĞİ VE TEREYAĞLI YUMURTA AZIĞI

Dediğim gibi öğle olup tepeye çardağın gölgesine oturur-Allah ne verdiyse- yemeğimizi yerdik. Dedem çoğunlukla Hatçe Neneme sıcak ev ekmeği ve tereyağının karışımından oluşan, bazen içine yumurtanın da konulup biraz kavrulduğu yemeğini yaptırırdı. Tabi yanında kese yoğurdumuz olurdu, daha sonra da kan kırmızı karpuz… Yemeği yedikten sonra dedem biraz kestirir (uyur), bense uyumaz ineklere bakardım. Uyandıktan sonra başlardı Dedem, ordan burdan anlatmaya, ben de dinlemeye meraklıydım ya…

KURU ÜZÜMLE TATLANDIRILAN ÇAY

Çocukluğundan, seferberlik günlerinden yokluklardan bahsederdi. Hatırlayabildiğim kadarıyla üç veya dört ağabeyi Filistin’e,  Çanakkale’ye gitmiş ve oralardan dönmemişlerdi. Anne ve babasını da kaybeden Dedem, iki ablasıyla birlikte yaşamaya çalıştıklarını anlatırdı. O zamanlar buğdayın olmadığını, arpa ve yulaf tan ekmek yaptıklarını, şeker olmadığı için çayı kuru üzümle içtiklerini anlatırdı.

Bazen de(keyfi yerinde olduğu nadir zamanlarda) türkü söylemeye başlardı, nedense neşeli türküler söylemeye başlasa da daha sonra hüzünlü türkülere evrilirdi türküleri:

“Çınarım, çınarım / Dallarına konarım” diye bir türküyle başlar, daha sonra da

“Çarşambayı sel aldı / Bir yar sevdim el aldı / Keşke sevmez olaydım / Elim koynumda kaldı” türküsüyle devam ederdi. Ekseriyetle son türkü: ”Söğüdün yaprağı narindir narin/İçerim yanıyor, dışarım serin / Zeynebi ettiler bu hafta gelin /Zeynebim Zeynebim allı Zeynebim / Beş köyün içinde şanlı Zeynebim(..)” Rahmetli Dedem bu son türküyü söylerken çok hüzünlenirdi hatta birkaç kere gözlerinden birkaç damla yaşın süzüldüğüne şahit olmuşumdur. Daha sonra babamdan öğrenecektim, Zeynep adlı ablasının veya kardeşinin askerdeyken kaçırıldığını.

GENÇLERE ÖĞÜTLER

Dedemin bir de çok kızdığı insanlar vardı; mesela erkeklerin, gençlerin saç uzatmasına çok kızardı. 70’li yılların başlarında az da olsa köyümüz gençlerinden İspanyol paça pantolon giyen, saçlarını uzatan komşu gençler vardı. Dedem onları görünce ifrit olur, hemen nasihate başlardı: ”Aslanım, niden saç uzatıyosunuz, ananız gibi saç uzatacağınıza, babanız gibi bıyık bırakın, erkek adam saç uzatmaz!” derdi. Gençler kızsalar da saygılarından daha çok da korkularından ses çıkaramazlardı çünkü Dedem yerine göre-hatta bazen yerli yersiz- öfkeli bir adamdı. Gençlerin, erkeklerin günümüzdeki gibi küpe taktığını görseydi ne yapar, ne derdi bilemiyorum.

SELAM VERMEMEK-ALMAMAK

Dedemin çok kızdığı bir diğer insanlarsa selam vermeyen, verilen selamı almayan, bu hususta lakayt davranan insanlardı. Yanından geçen birisi selam vermediğinde, kahveye vardığında selam verip selamı alınmadığında buna kızar; adama tepkisini dile getirmekten çekinmezdi. Bu konuda tartışmak hatta kavga etmekten çekinmezdi. Dedeme göre kahveye gelip selam verdiğinde, sandalyede ayak ayak üstüne atanlar, edeple şöyle bir toparlanıp Dedemin selamını almalı, Dede’m oturduktan sonra da, ”Merhaba Çoban Dayı!” demeliler yoksa sinirlenir kahveden(kahve de amcama yani oğluna aitti) çıkar giderdi.

HEDİYE KAMA

Nenem vefat ettikten sonra Dedemin işi daha bir zorlaşmıştı. Ölümünden birkaç yıl önceydi, artık hafızası zayıflamış, daha bir bağrı başlı, gözü yaşlı olmuştu. Bir gün evimizin yanında titreyen elleriyle bana kınına sokulmuş, uzunca bir kama verdi ve şöyle dedi: ”Olum Üsen, senin abin de, erkek kardeşin de yok, onun için bu gamayı sana vereyin dedim, bu benim gamamdı, vakti zamanında belimde daşırdım.”

“Tamam Dede,” dedim. Artık büyümüştüm, 70’li yılların ikinci yarılarıydı. Kamayı evimizin önündeki ahırın duvarıyla kiremit çatısının arasına koydum. Zaman zaman kamayı kınından çıkarır bakardım. 80’li yılın ortalarında Dedem vefat etti. Ahırın duvarındaki kama da kayboldu.

Köye gittiğim de bazen aklıma gelir, ahırın duvarına gayr-i ihtiyari bakarım, kama aklıma gelir, ardından Dedem… İlk öğretmenim Dedemi hayırla yad ederim; ruhu şad, mekanı cennet olsun. Çobanoğlu lakaplı Dedemin heyecanla künyesini seslendirmesi hala aklımdadır:

“Muğla vilayetinin, Milas kazasının Ağaçlük (Ağaçlıhöyük) Karyesinden (köyünden) Baharlı aşiretinden, Süleymanoğullarından Memet oğlu Memet!” (01.01.2021)

 




Bu haber 1271 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KONUK YAZAR Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI